Ek
Kitap-II
Bediüzzaman kendisinin 'Ahir zamanın Büyük Mehdisi'
olmadığını delilleriyle birlikte açıklamıştır
Bediüzzaman kendisinin 'Ahir zamanın Büyük Mehdisi'
olmadığını delilleriyle birlikte açıklamıştır
BEDİÜZZAMAN KENDİSİNİN 'AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİSİ'
OLMADIĞINI DELİLLERİYLE BİRLİKTE AÇIKLAMIŞTIR
Yakın tarihin en büyük İslam alimlerinden biri ve
Hicri 13. yüzyılın müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde, Kuran
ayetleri ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda ahir zaman'a yönelik
çok önemli bilgiler vermiştir. Bediüzzaman, Risale-i Nur Külliyatı'nın pek çok
yerinde, Hz. Mehdi (as)'ın hangi tarihlerde ve nasıl bir ortamda ortaya
çıkacağı, ne gibi faaliyetlerde bulunacağı, yardımcıları, mücadelesi, İslam
ahlakını tüm dünyaya nasıl hakim kılacağı gibi konulara açıklık getirmiştir.
Bediüzzaman'ın, açıklamalarında Hz. Mehdi (as) ile ilgili olarak vermiş olduğu
tüm detaylar Kuran'la, hadislerle ve İslam alimlerinin açıklamalarıyla tam
olarak mutabıktır.
Bediüzzaman eserlerinde ayrıca, "kendisine
'Mehdilik' yakıştırmasında bulunan kimselere de cevap vermiş ve neden 'Mehdi'
olmadığını delilleriyle birlikte açıklamıştır". Hz. Mehdi (as)'ın
özelliklerini detaylı olarak tarif etmiş; kendisi de dahil olmak üzere, daha
önce yaşamış olan hiçbir müceddidin yerine getiremediği ve ancak Hz. Mehdi
(as)'ın yerine getireceği faaliyetlerin neler olduğunu ortaya koymuştur.
Bediüzzaman'ın açıkladığı, kendisinde oluşmamış ve
yalnızca Hz. Mehdi (as)'da hepsi birarada bulunacak olan bu özelliklerden
bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1-
Bediüzzaman 'Mehdi' değildir çünkü, Bediüzzaman, "HZ. MEHDİ (AS)'IN 'SEYYİD OLACAĞINI';
KENDİSİNİN İSE 'SEYYİD OLMADIĞINI'" açıklamıştır.
Bediüzzaman, kendisinin 'Mehdi' olmadığını
delillendirmek amacıyla, eserlerinde birçok kez Hz. Mehdi (as)'ın hadislerde
bildirildiği gibi "seyyid", yani "Peygamberimiz (sav)'in
soyundan gelen bir kimse" olacağını, "KENDİSİNİN İSE SEYYİD
OLMADIĞINI" belirtmiştir. Bediüzzaman'ın bu konuya açıklık getirdiği
sözlerinden bazıları şöyledir:
... Rivayetlerde, Ahir Zaman'ın
alâmetlerinden olan ve ÂL-İ BEYT-İ NEBEVİ'DEN HAZRET-İ MEHDİ'NİN (Radıyallahü
Anh) hakkında ayrı ayrı haberler var. (Şualar, Beşinci Şua, On
Dokuzuncu Mesele, s. 465)
… Ben de onlara demiştim: "BEN, KENDİMİ SEYYİD (Peygamberimiz'in
soyundan) BİLEMİYORUM. BU ZAMANDA NESİLLER BİLİNMİYOR. HABUKİ AHİR ZAMANIN
O BÜYÜK ŞAHSI, AL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR. (Emirdağ
Lâhikası-1, 206. Mektup, s. 339)
... HEM
MEHDİLİK İSTİNADINI HİÇ KABUL ETMEDİĞİMİ BÜTÜN KARDEŞLERİM ŞEHADET EDERLER. Hatta
Denizli'deki ehli vukuf eğer Said Mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirtleri kabul
edecek dedilerine makabil, Said itiraznamesinde demiş ki: "BEN SEYYİD DEĞİLİM MEHDİ
SEYYİD OLACAK" diye onları reddetmiş... (Şualar,
On Dördüncü Şua, s. 365)
Bediüzzaman tüm bu sözleriyle 'seyyid
olmadığını' çok kesin ifadelerle açıklamıştır. Bunun yanı sıra
Bediüzzaman'ın "Biz ancak manevi seyyid olabiliriz"şeklindeki
açıklamaları da yine Bediüzzaman'ın seyyid olmadığına açıklık getiren bir başka
delildir:
"ÂHİR
ZAMAN'IN O BÜYÜK ŞAHSI (Hz. Mehdi (as)) NESLEN ÂL-İ BEYTTEN (soy
olarak Hz. Muhammed (sav)'in soyundan) OLACAK. BİZ NUR ŞAKİRTLERİ, ANCAK
MÂNEVÎ ÂL-İ BEYTTEN (manevi anlamda birer seyyid) SAYILABİLİRİZ. ... (Şualar, s. 390)
… "Eğer Mehdilik dava etse, bütün
şakirdleri (talebeleri) kabul edecekler". Ben de onlara demiştim: BEN, KENDİMİ SEYYİD
(Peygamberimiz (sav)'in soyundan) BİLEMİYORUM. Bu zamanda
nesiller bilinmiyor. Halbuki AHİR ZAMAN'IN O BÜYÜK ŞAHSI AL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz
(sav)'in soyundan) OLACAKTIR.GERÇİ MANEN BEN HAZRET-İ ALİ'NİN (R.A.) BİR
VELED-İ MANEVİSİ (manevi evladı) HÜKMÜNDE ONDAN HAKİKAT DERSİNİ ALDIM VE AL-İ
MUHAMMED ALEYHİSSELAM (Peygamberimiz (sav)'in soyundan olanlar) BİR
MANADA HAKİKİ NUR ŞAKİRTLERİNE ŞAMİL OLMASINDAN (gerçek Nur
talebelerini kapsamasından dolayı) BEN DE AL-İ BEYTTEN(Peygamberimiz
(sav)'in soyundan) SAYILABİLİRİM. (Emirdağ Lâhikası, 206.
Mektup, s. 340) (Şualar, On Dördüncü Şua, s. 557)
Bununla beraber, "BEN DE MÂNEVÎ ÂL-İ BEYTTEN
SAYILABİLİRİM" DEMEKTEN MAKSADIM, BİR KISIM MÜÇTEHİDLERİN, "ONUN
ÂİLESİNE VE ASHABINA SELÂM OLSUN" DUASINDA, "SEYYİD OLMAYAN, FAKAT
EHL-İ TAKVÂ BULUNANLAR O DUADA DAHİLDİRLER" DEDİKLERİNDEN, O UMUMÎ DUADA
BENİM DE BİR HİSSEM BULUNMASI İÇİN RİCAKÂRÂNE BİR TEVİLDİR. Yoksa, o
hatâkârane mânâ (hatalı anlam) hiç hatırıma gelmemiş.(Şualar, 14. Şua,
s. 358 )
Dolayısıyla bu da Bediüzzaman'ın 'Mehdi'
olmadığının en açık delillerinden biridir. Nitekim Bediüzzaman da, kendisine
yöneltilen Mehdilik yakıştırmasını kabul etmediğini anlatırken, seyyid
olmayışının, 'Mehdi' olamayacağının delillerinden biri olduğunu belirtmektedir.
Bu durumda eğer Bediüzzaman "Hayır, ben 'Mehdi' değilim, çünkü seyyid de
değilim" diyorsa, buna inanmak gerekir.
Ayrıca Said Nursi eğer seyyid olmuş olsaydı, bunu
gizlemesi için hiçbir sebep yoktur. Çünkü seyyid olmak, saklanması gereken bir özellik
değildir. Tam aksine Peygamber Efendimiz (sav)'in neslinden olmak Müslümanlar
için büyük bir şereftir. Dolayısıyla Bediüzzaman seyyid olsaydı, bunu hiçbir
şekilde gizlemez ve açıkça ifade ederdi. Peygamberimiz (sav)'in soyundan
olduğunu ifade etmekten büyük bir onur duyardı. Kendisine 'Mehdi olup olmadığı'
sorulduğunda; "Evet seyyidim, ama 'Mehdi' değilim" derdi. Zira çünkü
Bediüzzaman bizzat kendisi eserlerinde, "seyyid olan bir kişinin
seyyidliğini gizlemesinin Kuran ahlakına uygun olmadığını" belirtmiştir:
... SEYYİD
OLMAYAN "SEYYİDİM" VE SEYYİD OLAN "DEĞİLİM" DİYENLER, İKİSİ
DE GÜNAHKAR; VE DUHUL İLE (dahil olarak) HURUC(isyan) HARAM OLDUKLARI
GİBİ... hadis ve Kuran'da dahi,
ziyade veya noksan etmek memnu'dur (yasaklanmıştır)... (Muhakemat,
Birinci Makale, Unsuru'l-Hakikat, On İkinci Mukaddeme, s. 52)
Bediüzzaman'ın bu sözü çok açıktır. İslam ahlakına
göre, seyyid olan bir kişi hiçbir nedenle bunu gizleyemez, saklayamaz. Seyyid
olmayan bir kişi de "ben seyyidim" diyemez. Bu durumda Bediüzzaman da
eğer seyyid olmuş olsaydı, hiçbir şekilde bu gerçeği gizleme yoluna gitmezdi.
Bunun yanı sıra her seyyid olan kişi, mutlaka 'Mehdi'
olacak diye bir durum da söz konusu değildir. Dünya üzerinde milyonlarca seyyid
olan insan bulunmaktadır. Bir kişinin seyid olması 'Mehdi' olmasını
gerektirmediği için seyyid olan her insan bu gerçeği rahatlıkla dile
getirebilir.
Dahası Bediüzzaman "Benim bu konudaki tek
eksikliğim seyidliğim, eğer seyid olsaydım 'Mehdi' olurdum" da dememiştir.
Çünkü zaten eğer Bediüzzaman seyyid olmuş olsaydı bile, Hz. Mehdi (as)'ın diğer
alametleri kendisinde oluşmadığı için yine de 'Mehdi' olmadığı çok açık bir
şekilde ortadadır.
Zira Bediüzzaman, risalelerinde Hz. Mehdi (as)'ın tüm
özelliklerini ve ortaya çıktığında yapacağı benzersiz faaliyetleri uzun uzun
açıklamış ve bunların hiçbirinin kendi yaşadığını dönemde henüz
gerçekleşmediğini belirtmiştir.
2- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN HADİSLERİNE DAYANARAK, 'HZ. MEHDİ (AS)'IN HİCRİ
1400'LERDE GELECEĞİNİ' açıklamıştır".
İSTİKBAL-İ DÜNYEVİYEDE (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK BİR
HAKİKATİ ASIRLARINDA KARİB (yakın)ZANNETMİŞLERDİR. (Sözler,
Yirmi Dördüncü Söz, s. 318)
Bediüzzaman'ın bu ifadesine Sözler adlı risalesinde
yer vermiştir. Sözler Risalesi'ni Miladi 1926 yani Hicri 1345
yılında tamamlamıştır. Sözler Risalesi gibi Bediüzzaman'ın tüm diğer eserleri
de Hicri 1300'lerde tamamlanmış; Bediüzzaman'ın kendisi de yine Hicri 1300
içinde vefat etmiştir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın Peygamberimiz (sav)'den
'1400 sene sonra' geleceğini belirtmiştir. Dolayısıyla Hicri 13.
yüzyılda yaşamış olan Bediüzzaman'ın yaşadığı dönem, Hz. Mehdi (as)'ın geleceği
yüzyıl değil, ondan bir önceki asırdır. Hz. Mehdi (as)'dan bir önceki yüzyılın
müceddidi olan Bediüzzaman, 'kendisinden bir asır sonra' gelecek olan
Hz. Mehdi (as)'ın müjdecisi olmuştur.
İşte Bediüzzaman da burada yer verilen sözüyle,
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde verdiği Hz. Mehdi (as)'ın çıkış tarihinin
Hicri 14. yüzyılda olduğunu hatırlatarak, 'kendisinin 'Mehdi'
olamayacağını' kesin olarak delillendirmiştir.
3- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS) VE TALEBELERİNİN, BEDİÜZZAMAN'IN YAŞADIĞI TARİHLERDEN 'TAM
BİR ASIR SONRA GELECEKLERİNİ' VE 'BU DÖNEMDE İSLAM AHLAKINI HAKİM
KILACAKLARINI" söylemiştir.
"BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE
HAZREST-İ MEHDİ'NİN ŞAKİTLERİ OLABİLİR." (Şualar, 1. Şua, s. 605), (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.
90)
Bediüzzaman bu sözünü, Miladi 1936, yani Hicri 1355'te
Şualar adlı eserinin 1. Şua bölümünde yazmıştır. Bediüzzaman'ın 'bu
eseri yazdığı tarihten; yani Hicri 1355 yılından bir asır sonra' sözleriyle
bahsettiği tarih, Hicri 1400'lere denk gelmektedir. Dolayısıyla
Bediüzzaman bu sözüyle bir kez daha 'Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin
Bediüzzaman'dan bir asır sonra ve Bediüzzaman'ın vefat etmiş olacağı bir asırda
gerçekleşeceğini' açıklamıştır.
4- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN HADİSLERİ DOĞRULTUSUNDA, 'HZ. MEHDİ
(AS)'IN KENDİSİNDENBİR ASIR SONRA' GELECEĞİNİ" açıklamıştır.
"... Bu zamanda öyle fevkalade
hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza HAKİKİ
BEKLENİLEN VE BİR
ASIR SONRA GELECEK O ZATdahi bu zamanda gelse..." (Kastamonu
Lahikası, 59. Mektup, s. 57)
Bediüzzaman Said Nursi bu ifadesine ise Miladi 1936
yani Hicri 1354 yılında yazdığı Kastamonu Lahikası adlı eserinde yer vermiştir.
Bediüzzaman'ın bu sözleri kaleme aldığı yıllar Hicri 1300'lere denk
gelmektedir. Bediüzzaman'ın 'Bir Asır Sonra' sözleriyle ifade
ettiği, 'Hz. Mehdi (as)'ın çıkış tarihi olarak bahsettiği dönem ise
bundan 100 yıl sonrasıdır ve Hicri 1400'lü yıllardır'.
Dolayısıyla Bediüzzaman bu sözleriyle bir kez daha "kendi
döneminde Hz. Mehdi (as)'ın henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından hala
beklendiğini ve kendisinden bir asır sonra geleceğini" bildirmiş ve
kendisinin 'Mehdi' olmadığını çok açık olarak ortaya koymuştur.
5- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'HİCRİ 1400'LÜ YILLARDA ORTAYA ÇIKACAĞINI' ve İSLAM
AHLAKINI BU DÖNEMDE HAKİM KILACAĞINI" söylemiştir.
"YETMİŞ BİRDE FECR-İ
SADIK BAŞLADI VEYA BAŞLAYACAK. Eğer
bu, fecr-i kazib de olsa, 30 - 40 SENE SONRA FECR-İ SADIK ÇIKACAK..."(Hutbe-i
Şamiye, s. 23)
"...Evet ŞİMDİ OLMASA DA
30-40 SENE SONRA fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç
kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak
için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz
düşman taifesinin cephesine göndermiş, İNŞAALLAH YARIM ASIR SONRA ONLARI
DARMADAĞIN EDECEK" (Hutbe-i Şamiye, s. 25)
Bediüzzaman bu sözünü, Miladi 1911 yani Hicri 1327
yılında Şam'da Emevi Camii'nde verdiği hutbesinde söylemiştir. Bediüzzaman bu
hutbesinde İslam aleminin, Miladi 1951 yani Hicri 1371'den sonraki geleceğine
yönelik açıklamalar yapmıştır. Bediüzzaman, bu konuşmalarında verdiği
tarihlerle bir kez daha Hz. Mehdi (as)'ın Hicri 1400'lü yıllarda ortaya
çıkacağını delillendirmiştir.
Bediüzzaman'ın Miladi 1951, yani Hicri 1371'den
sonraki yıllarda İslam dünyasının geleceğine yönelik yaptığı açıklamalardaki, "Hicri
1371'den 30 – 40 yıl sonra" ve "Hicri 1371'den yarım asır sonra"
yani "Hicri 1371'den 50 yıl sonra" sözleriyle verdiği, Hz.
Mehdi (as)'ın Kuran ahlakını hakim kılacağını bildirdiği tarihler şu
şekildedir:
Hicri 1371 + 30 = 1401 (Miladi 1981)
(30 yıl sonrası)
Hicri 1371 + 40 = 1411 (Miladi 1991) (40 yıl sonrası)
Hicri 1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001) (Yarım asır sonrası)
Hicri 1371 + 40 = 1411 (Miladi 1991) (40 yıl sonrası)
Hicri 1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001) (Yarım asır sonrası)
Bediüzzaman'ın bildirdiği bu tarihler, Bediüzzaman'ın
'Mehdi' olmadığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bediüzzaman çok
açık bir üslupla Hz. Mehdi (as)'ın görevlerini yerine getireceği tarihlerin
Bediüzzaman'ın yaşadığı yıllardan çok sonrasında olacağını açıklamıştır.
6- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir çünkü Bediüzzaman, "HZ.
MEHDİ (AS)'IN CEMALİNİN KENDİSİNDEN 'YÜZ SENE SONRA' GÖRÜLECEĞİNİ" ifade
etmiştir.
"Eğer siz tembel kalıp da
onun yolunu yapmazsanız, tembellik etseniz, YÜZ SENE SONRA TAMAMEN CEMÂLİNİ GÖRECEKSİNİZ. Zira
sizinle sizinle İstanbul arasındaki mesafe bir aylıktır..." (Beyanat
ve Tenvirler, s. 75-76)
Bediüzzaman bu ifadesini Miladi 1910-1911 tarihinde
kaleme almıştır. Bu tarihten 100 sene sonrası ise Miladi 2010-2011
yıllarına denk gelmektedir.Bediüzzaman Müslüman aleminin ancak bu dönemde
Hz. Mehdi (as)'ın cemalini yani yüzünü görüp bu mübarek şahsı tanıyacaklarını
bildirmiştir.
Bediüzzaman bu sözündeki "... Zira
sizinle sizinle İstanbul arasındaki mesafe bir aylıktır..." sözleriyle
aynı zamanda da Hz. Mehdi (as)'ın İstanbul'da olacağına dikkat çekmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkışı ile
ilgili olarak burada vermiş olduğu tarih ile bir kez daha kendisinin 'Mehdi'
olmadığını ispatlamıştır.
7- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN "KENDİSİNDEN 'SONRA' GELECEK BİR ŞAHIS
OLACAĞINI" ifade etmiştir.
... Bu hakikatten anlaşılıyor ki; SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT
RİSALE-İ NUR'U BİR PROGRAMI OLARAK NEŞR VE TATBİK EDECEK(yazma ve dağıtma
yoluyla yayacak ve uygulayacak). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9-11)
(Beyanat ve Tenvirler, s. 310)
Bediüzzaman Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı
risalesini Miladi 1928 yılında kaleme almıştır. Bediüzzaman buradaki "SONRA
GELECEK O MÜBAREK ZAT..." sözüyle Hz. Mehdi (as)'ın gelişi için
Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda yine bir zaman belirtmiş ve Hz.
Mehdi (as)'ın Bediüzzaman'ın o an yaşadığı tarihlerde değil,ondan daha "İLERİDEKİ
BİR VAKİTTE" yani "KENDİSİNDEN SONRAKİ BİR
TARİHTE" geleceğini ifade etmiştir. Bu açıklamaya göre Hz. Mehdi
(as) Bediüzzaman'dan sonra gelecek ve onun hazırlamış olduğu Risaleleri, bu
eserlerin asıl sahibi olarak neşr ve tatbik edecektir.
8- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN, 'KENDİSİNDEN DAHA İLERİKİ BİR TARİHTE' GELECEĞİNİ"
belirtmiştir.
FAKAT
O İLERİDE GELECEK ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN bir HİZMETKARI ve ONA YER HAZIR EDECEK BİR
DÜMDARI (yardımcı kuvveti) ve O
BÜYÜK KUMANDANIN PİŞDAR BİR NEFERİ (önden giden bir askeri) olduğumu
zannediyorum. (Barla Lahikası, s.162)
Bediüzzaman, bu sözlerinin yer aldığı Barla Lahikası
adlı risalesini Hicri 1926 yılında yazmıştır. Bediüzzaman burada da yine, "O
İLERİDE GELECEK ACİB ŞAHIS"sözleriyle, 'Hz. Mehdi (as)'ın
kendisinden sonraki bir tarihte geleceğini' açıkça ifade etmiştir.
9- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"KENDİSİNİN 'MEHDİ' DEĞİL, 'HZ. MEHDİ (AS)'IN 'BİR HİZMETKARI,
YARDIMCISI, NEFERİ VE ÖNCÜSÜ' OLDUĞUNU" belirtmiştir.
...
O İLERİDE GELECEK ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN
bir HİZMETKARI ve ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDARI (yardımcı kuvveti) ve O
BÜYÜK KUMANDANIN PİŞDAR BİR NEFERİ (önden giden bir askeri) OLDUĞUMUZANNEDİYORUM. (Barla Lahikası, s.162)
Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın, kendi
yaşadığı dönemde henüz ortaya çıkmadığını; bu dönemin bir "hazırlık
devresi" olduğunu belirtmiştir. Kendisini "Hz. Mehdi (as)'a
ortam hazırlayan bir 'MEHDİ ÖNCÜSÜ', 'MEHDİ YARDIMCISI' ve 'HİZMETKARI'
olarak nitelendirmiş" ve "Hz. Mehdi (as)'ın
kendisinden sonraki bir dönemde geleceğini" belirtmiştir.
Bediüzzaman o dönemde yürüttüğü kendi fikri
mücadelesinin, hizmetlerinin, eserlerinin Hz. Mehdi (as)'ın çalışmalarına fayda
sağlayacağını ve bunların Hz. Mehdi (as) tarafından kaynak olarak
kullanılacağını belirtmiştir. Bediüzzaman bu açıklamalarıyla, kendisinin
'ahir zamanın beklenen Mehdi'si olmadığını' bir kez daha kendi
sözleriyle açıkça ifade etmiştir.
10- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"KENDİSİNİN HZ. MEHDİ (AS) OLMADIĞINI; FAKAT 'ESERLERİ VE YAPTIĞI
ÇALIŞMALAR İLE HZ. MEHDİ (AS)'A ZEMİN HAZIRLADIĞINI'" söylemiştir.
Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten
(veli şahıstan) işittim ki; o zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac
etmiş (manasını ortaya çıkarmış) ve kanaati gelmiş ki: 'Şark tarafından bir nur
zuhur edecek (ortaya çıkacak), bidatlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak.' BEN
BÖYLE BİR NURUN ZUHURUNA (ortaya çıkışını) ÇOK İNTİZAR ETTİM (gözledim) VE
EDİYORUM. FAKAT ÇİÇEKLER BAHARDA GELİR. ÖYLE İSE O KUDSİ ÇİÇEKLERE ZEMİN HAZIR
ETMEK LAZIM GELİR. VE ANLADIK Kİ, BU HİZMETİMİZLE O NURANİ ZATLARA (nurlu
şahıslara) ZEMİN İZHAR EDİYORUZ (hazırlıyoruz). (Mektubat,
s. 137) (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 189) (Barla Lahikası, 28. Mektuptan 7.
Risale Olan 7. Mesele)
Bediüzzaman bu sözlerinin yer aldığı Barla
Lahikası adlı risalesini Hicri 1926 yılında yazmıştır. Bediüzzaman
burada bir kez daha Hz. Mehdi (as)'ın o dönemde henüz gelmediğini ve hala
beklendiğini açıklamıştır.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) ve yardımcılarını "baharda
gelecek kudsi çiçekler" yani "KENDİSİNDEN SONRA,
İLERİKİ BİR ZAMANDAGELECEK mübarek kimseler" olarak
nitelendirmiş, "bahardan önceki dönemden" bahsederek
ise kendisinin de, "yaptığı hizmetlerle, bu mübarek şahsa ZEMİN
HAZIRLAYAN BİR ÖNCÜ OLDUĞUNU" belirtmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkışını çok
gözlediğini ve hala da gözlemekte olduğunu ifade etmektedir. Bediüzzaman'ın bu
sözleri çok açıktır: "Kendisi hayattayken Hz. Mehdi (as)'ın kesin
olarak gelmediğini, kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını ve bu mübarek şahsın
çıkışını büyük bir heyecanla beklediğini" belirtmektedir.
Bu sebeple ileride gelecek olan Hz. Mehdi (as) ve
yardımcılarına zemin hazırlamak gerektiğini söyleyen Bediüzzaman, kendisinin ve
cemaatinin de bu önemli görevi üstlendiğini ifade etmiştir.
Ayrıca Bediüzzaman burada kullandığı "VE
ANLADIK Kİ" sözleriyle de, kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığı;
fakat yaptığı hizmetlerle bu mübarek kişiye zemin hazırlamakta olduğu
konusundaki, delillere dayalı kesin düşüncesini belirtmektedir. Bu sözleri,
Bediüzzaman'ın tevazu gereği böyle bir söz söylemediğini, bu gerçeğe çok açık
ve samimi olarak inandığını ve delilleriyle açıkça ortada olan bu konuda
kesinleşmiş olan kanaatini ifade ettiğini ortaya koymaktadır.
11- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS) GELDİĞİNDE, KENDİSİNİN 'VEFAT ETMİŞ OLACAĞINI'"
söylemiştir.
TA
AHİR ZAMANDA HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE (dünya çapında) ASIL SAHİPLERİ, YANİ MEHDİ VE
ŞAKİRTLERİ (talebeleri) CENAB-I HAKK'IN İZNİYLE GELİR , O
DAİREYİ GENİŞLETTİRİR ve O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR. BİZLER DE KABRİMİZDE SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ. (Kastamonu
Lahikası, 60-79. Mektuplar, Mektup 72), (Tarihçe-i Hayat, s. 258), (Hizmet
Rehberi, s. 267), (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 153)
Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası adlı eserini Miladi
1936 yılında hazırlamıştır. Bu eserinden alınan sözlerindeki "TA
AHİR ZAMANDA...." ifadesiyle, Risale-i Nur'un asıl sahipleri
olarak nitelendirdiği Hz. Mehdi (as) ve talebelerinin, "KENDİSİNDEN
ÇOK DAH SONRAKİ BİR VAKİTTE GELECEKLERİNİ" ifade etmiştir.
Bediüzzaman ayrıca bu sözlerindeki, "BİZLER DE KABRİMİZDEN SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ" ifadesiyle de, kendisinin Hz. Mehdi (as)'ın gelişini göremeyeceğini; Hz. Mehdi (as)'ın görev yapacağı ve Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağı dönemde, kendisinin vefat etmiş olacağını belirtmiştir.
Bediüzzaman ayrıca bu sözlerindeki, "BİZLER DE KABRİMİZDEN SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ" ifadesiyle de, kendisinin Hz. Mehdi (as)'ın gelişini göremeyeceğini; Hz. Mehdi (as)'ın görev yapacağı ve Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağı dönemde, kendisinin vefat etmiş olacağını belirtmiştir.
Bediüzzaman bu sözüyle, kendisinin 'Mehdi' olma
ihtimalinin olmadığını çok açık bir dille ve kesin delil vererek anlatmıştır.
Bediüzzaman Risale-i Nur'un etkisinin ve bu yolla
yapılan iman hizmetinin 'dar dairede'; yani sınırlı bir topluluğa yönelik
olarak yapılan bir faaliyet olduğunu ifade etmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı
faaliyetlerin ise "HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE" yani "DÜNYA
ÇAPINDA" gerçekleştirileceğini belirtmiştir. Hz. Mehdi (as),
Allah'ın izniyle Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacak, halihazırda dünyanın
pek çok yerinde dağınık halde bulunan Müslüman toplumları arasında İslam
Birliği'ni sağlayacak ve tüm Müslümanların manevi liderliğini üstlenecektir.
Tüm bunlar Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği görevlerin apaçık delillerini
oluşturacak ve Hz. Mehdi (as)'ı insanlara tartışmaya yer bırakmayacak şekilde
tanıtacaktır.
İşte Bediüzzaman da bu sözlerinde, "kendisinin
kısıtlı bir alanda yerine getirdiği iman hizmetinin, Hz. Mehdi (as)'da olması
gerektiği gibi, 'dünya çapında bir faaliyet' olmadığını" hatırlarak,
Hz. Mehdi (as)'ın bu önemli alametini de, kendisinin 'Mehdi' olmadığına delil
olarak göstermiştir. Gerçekten de Bediüzzaman dünya çapında insanların imanına
vesile olmamış, onun döneminde İslam ahlakı dünyaya hakim olmamıştır.
Nitekim Bediüzzaman da, bu sözünde kullandığı "ASIL
SAHİPLERİ" ifadesi ile bu iman hizmetinin gerçek sahibinin Hz.
Mehdi (as) ve talebeleri olduğunu belirtmiş ve tüm dünyaya İslam ahlakını ancak
Hz. Mehdi (as)'ın hakim kılacağını hatırlatmıştır. Bu ifadesiyle, Bediüzzaman
kendisinin 'Mehdi' olmadığını çok açık bir üslupla ve güçlü delillerle tekrar
tekrar vurgulamıştır.
12- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman, "Hz.
Mehdi (as)'ın 'KENDİSİNDEN SONRAKİ DÖNEMDE', YANİ 'AHİR ZAMANDA' GELECEĞİNİ"
söylemiştir.
Biri, Risale-i Nur'dur. Biri de, onun
bir tercümanı.
Ve Risale-i Nur hakkındaki hüsn-ü zannınız daha fevkinde (daha çok) Risale-i Nur'a lâyıktır. Çünki Kur'an-ı Hakîm'in (her ayet ve suresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kuran'ın) bir mu'cize-i maneviyesidir (manevi bir mucizesidir). ÂHİR ZAMANDA GELECEK HAZRET-İ MEHDİ DEONA O KIYMETİ VERECEK İTİKATINDAYIM (inancında ve kanaatindeyim). "Bediüzzaman'ın bu ifadesi Emirdağ Lahikası'nın el yazması nüshasında yer almaktadır."
Ve Risale-i Nur hakkındaki hüsn-ü zannınız daha fevkinde (daha çok) Risale-i Nur'a lâyıktır. Çünki Kur'an-ı Hakîm'in (her ayet ve suresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kuran'ın) bir mu'cize-i maneviyesidir (manevi bir mucizesidir). ÂHİR ZAMANDA GELECEK HAZRET-İ MEHDİ DEONA O KIYMETİ VERECEK İTİKATINDAYIM (inancında ve kanaatindeyim). "Bediüzzaman'ın bu ifadesi Emirdağ Lahikası'nın el yazması nüshasında yer almaktadır."
Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası'nın el yazması
nüshasındaki, "AHİR ZAMANDA GELECEK HAZRET-İ MEHDİ DE ONA O
KIYMETİ VERECEK İTİKADINDAYIM"sözleriyle, "Hz. Mehdi (as),
Risale-i Nur Külliyatı'nı çok değerli bir eser olarak görecek ve ona o gerekli
değeri verecek kanaatindeyim" demektedir. Bediüzzaman bu açıklamasıyla bir
kez daha Mehdi (as)'ın kendisinden sonraki bir tarihte geleceği yönündeki
kanaatini vurgulamış ve kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını çok kesin bir
dille delillendirmiştir.
13- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'KENDİSİNDEN SONRA' 'AHİR ZAMANDA GEELCEK BİR
MÜCEDDİD-İ EKBER' OLDUĞUNU" söylemiştir.
Bazı ayat-i kerime (ayetler) ve hadis-i
şerife (hadisler) AHİR ZAMANDA GELECEK BİR MÜCEDDİD-İ EKBER-İ
mana-yı işari ile haber veriyorlar. Fakat O GELECEK ZATIN ve
cemiyetinin üç vazifesinden en ehemmiyetlisi (önemlisi) olan ve zahiren
(görünüşte) en küçüğü görünen imanı kurtarmak ve hakaik-i imaniyeyi güneş gibi
göstermek vazifesini Risale-i Nur ve şakirdlerinin şahs-ı manevisi tam
yaptıklarından; O
GELECEK ZATA DAİR HABERLERİ VE İŞARETLERİ, RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I
MANEVİSİNE HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA TATBİKE ÇALIŞMIŞLAR ve şeriatı ihya (Kuran
ahlakının esaslarını hatırlatarak yeniden hayata geçirme) ve hilafeti
tatbik olan çok geniş dairede hükmeden bu İKİ MÜHİM VAZİFESİNİ NAZARA
ALMAMIŞLAR...(Tılsımlar Mecmuası, s. 168)
Tılsımlar Mecmuası,
Risale-i Nur'un çeşitli kısımlarından derlenmiş bir kitaptır. Bediüzzaman,
Tılsımlar Mecmuası'nda yer alan bu sözlerinde geçen, "AHİR ZAMANDA
GELECEK BİR MÜCEDDİD-İ EKBER", "O GELECEK ZATIN…" ve "O
GELECEK ZATA DAİR HABER VE İŞARETLERİ" ifadeleriyle Hz. Mehdi
(as)'ın, kendi zamanında henüz gelmediğini; beklenen bu mubarek şahsın
kendinden sonraki bir dönemde yani ahir zaman'da geleceğini belirmiştir.
14- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"KENDİSİNİ VE RİSALE-İ NUR'U 'MEHDİ' SANAN KİMSELERİN 'HZ. MEHDİ
(AS)'IN DİĞER İKİ GÖREVİNİ DİKKATE ALMADIKLARI İÇİN' YANILDIKLARINI"
söylemiştir.
... Fakat o gelecek zatın ve cemiyetinin
üç vazifesinden en ehemmiyetlisi (önemlisi) olan ve zahiren (görünüşte) en
küçüğü görünen imanı kurtarmak ve hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) güneş
gibi göstermek vazifesini Risale-i Nur ve şakirdlerinin (talebelerinin) şahs-ı
manevisi tam yaptıklarından;
O GELECEK ZATA DAİR HABERLERİ VE
İŞARETLERİ, RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNE HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA
TATBİKE(uydurmaya) ÇALIŞMIŞLAR ve ŞERİATI
İHYA (Kuran ahlakının esaslarını hatırlatarak yeniden hayata
geçirme) VE HİLAFETİ TATBİK OLAN ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMEDENBU İKİ MÜHİM VAZİFESİNİ
NAZARA ALMAMIŞLAR (göz önünde bulundurmamışlar)... (Tılsımlar
Mecmuası, s. 168)
Bediüzzaman bu sözlerinde yalnızca Hz. Mehdi (as)'ın
birarada ve dünya çapında gerçekleştireceği üç büyük görevinden bahsetmiştir. 'Hz.
Mehdi (as)'ın üç büyük görevinin, tek bir kişi tarafından ve dünya çapında
yerine getirilmesinin, Hz. Mehdi (as)'ı tanıtacak en önemli alametlerden biri
olduğunu'hatırlatmıştır.
Bediüzzaman, kendisine ve Risale-i Nur'lara 'Mehdilik'
yakıştırmasında bulunan kimselerin ise, bu önemli konuyu gözardı ettikleri için
böyle bir hataya düştüklerini söylemektedir. Bu yanlış kanaati öne süren
kişiler, Hz. Mehdi (as)'ın, sadece birinci görevi olan 'insanların imanını
kurtarma vazifesini' dikkate almaktadırlar. Ki Bediüzzaman, kendisinin de bu
görevi de 'yalnızca bir cihette', yani sadece bir yönüyle ve
sınırlı sayıda bir topluluğa yönelik olarak yerine getirdiğini açıklamıştır.
Ahir Zaman'ın Büyük Mehdisi ise bu görevi ve diğer görevlerini, yeryüzündeki
dinsiz akımları 'TAM SUSTURACAK TARZDA' yerine getirecektir.
Ve onun tebliği sadece belirli bir kesime değil, tüm dünyaya etki edecektir.
Dolayısıyla Bediüzzaman, kendisine 'Mehdilik'
yakıştırmasında bulunan kimselerin, Hz. Mehdi (as)'ın birinci görevinin bu
yönlerini ve yerine getireceği diğer iki görevini gereği gibi dikkate
almadıkları için böyle bir yanlış yargıya vardıklarını hatırlatmaktadır.
Böylece Bediüzzaman bir kez daha 'kendisinin neden 'Mehdi' olamayacağı' konusuna
çok net bir delil daha sunmaktadır.
15- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"KENDİSİNİN VE RİSALE-İ NUR'UN 'MEHDİ' SANILMASININ BİR 'HATA VE
KARIŞTIRMA' OLDUĞUNU" söylemiştir.
RİSALE-İ
NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ HAKLI OLARAK HZ. MEHDİ TELAKKİ EDİYORLAR (şahsi
bir görüş olarak kabul ediyorlar). O şahs-ı
manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin)
tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden
bir nevi mümessili (temsilcisi) olan BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN, BAZEN O İSMİ (Mehdi
ismini) O'NA VERİYORLAR. Gerçi BU, BİR İLTİBAS (karıştırma) BİR
SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)...(Emirdağ Lahikası, s. 266)
Bediüzzaman, kimi insanlar tarafından Risale-i Nur'un
ve Risaleleri kaleme alan kişi olarak da kendisinin 'Mehdi' olarak
değerlendirilmesinin, yalnızca 'zan'dan kaynaklanan 'bir karıştırma ve
hata olduğunu' ifade etmiştir. Bediüzzaman, kendi talebelerinin,
sadece Hz. Mehdi (as)'ın iman hakikatlerini anlatma görevi yönünde bir
değerlendirme yaptıklarını; ancak Hz. Mehdi (as)'ın diğer vazifeleri gereği,
"İslam Birliği'nin sağlanması, Hz. Mehdi (as)'ın tüm İslam dünyasının
manevi lideri olması ve İslam ahlakının dünyaya hakim kılınması" gibi
önemli ve tartışmaya yer bırakmayan özelliklerin kendisinde olmamasını dikkate almadıklarını
söylemiştir. Bundan dolayı da Risale-i Nur'a ve kendisine yapılan Mehdilik
yakıştırmasının yalnızca bir "zan"dan ibaret olduğunu
belirtmiştir. Bediüzzaman bu sözleriyle, kendisinin, bu hataya düşen kimselerle
aynı kanaatle olmadığını açıkça ifade etmiştir.
Bediüzzaman ayrıca kendisinin veya Risale-i Nur'un
'Hz. Mehdi (as)' olabileceğinin düşünülmesinin bir "İLTİBAS" olduğunu
ifade etmiştir. "İltibas" kelimesinin anlamı "BİRBİRİNE
BENZEYEN ŞEYLERİ ŞAŞIRIP BİRBİRİNE KARIŞTIRMAK"tır. (Yeni
Lugat, s. 267) Dolayısıyla Bediüzzaman, Risale-i Nur ya da kendisinin
'Mehdi' olabileceğinin "zannedilmesinin" ancak "bir
şaşırma ve bir karıştırma" olduğunu açıklamıştır.
Bediüzzaman bu durumun aynı zamanda bir "SEHİV" olduğunu
da söylemiştir. "SEHİV"in kelime anlamı ise, "HATA,
YANLIŞ, YANILMA"dır (Yeni Lugat, s. 617). Bediüzzaman,
kendisine ve Risale-i Nur'a 'Mehdi' isminin verilmesinin bir "karıştırma" olacağını
belirtmekle yetinmemekte, cümlesinin devamında bunun bir"sehiv" yani "hata" olacağını
da ayrıca vurgulamaktadır.
Bediüzzaman, bu konudaki kanaatini çok açık ve hiçbir
itiraza yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bediüzzaman Risale-i
Nur'un ya da kendisinin 'Mehdi' olabileceği görüşünü hiçbir şekilde kabul
etmemektedir.
16- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"'BÜYÜK MEHDİ'NİN ÖZELLİKLERİNİN 'SABIK MEHDİLER'DEN FARKLI OLDUĞUNU;
ANCAK İNSANLARIN BU İKİSİNİ KARIŞTIRDIKLARINI" söylemiştir.
Ayrıca hem iki Deccal'in sıfatları ve
halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen RİVAYETLERDE İLTİBAS OLUYOR (karıştırılıyor), BİRİ
ÖTEKİ ZANNEDİLİR. HEM "BÜYÜK MEHDİ"NİN HALLERİ SABIK MEHDİLERE (önceki
Mehdilere) İŞARET EDEN RİVAYETLERE MUTABIK(uygun) ÇIKMIYOR,
hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer. (Şualar,
Beşinci Şua, Mukaddime, s. 582)
Bediüzzaman, "İLTİBAS OLUYOR
(KARIŞTIRILIYOR) BİRİ ÖTEKİ ZANNEDİLİR" sözleriyle, hadislerde
bahsi geçen deccallerin özelliklerinin ve faaliyetlerinin, birbirlerine
benzemesi sebebiyle karıştırılabildiğini hatırlatmıştır. Ahir zamanda gelecek
"Büyük Mehdi" ile "sabık Mehdiler" (geçmiş dönemlerde
gelmiş olan müceddidler) arasında ise böyle bir karıştırmanın söz konusu
olamayacağını belirtmiştir. Bunun sebebinin de, "Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde 'Büyük Mehdi' ile ilgili olarak verilen bilgilerin sabık
Mehdilerin özellikleri ile uyuşmaması" olduğunu ifade etmiştir.
“Bediüzzaman bu sözleriyle "BÜYÜK
MEHDİ"nin "geçmiş zamanlarda ve Bediüzzaman döneminde gelmemiş
olduğunu", bu mübarek şahsın, "Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği tüm
özelliklere birden sahip olmasıyla tanınacağını" dile
getirmiştir. Zira bir kişinin 'Mehdi' olduğunu düşünebilmek için, Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinde bildirilen özelliklerin tamamının; Hz. Mehdi (as)'ın
ahlakına, fiziksel özelliklerine, soyuna, mücadelesine, yerine getireceği
faaliyetlere ait tüm alametlerin o kişinin üzerinde toplanmış olması
gerekmektedir. Yoksa sadece bazı alametlerin var zannedilmesiyle, o kişinin
'Mehdi' olduğundan bahsedebilmek mümkün değildir.
Hz. Mehdi (as), Allah'ın izniyle ortaya çıktığı zaman,
Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği tüm bu alametleri üzerinde taşıyacaktır.
Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği gibi "seyyid", yani Peygamberimiz
(sav)'in soyundan olacak, tüm dünya Müslümanlarını birleştirip İslam Birliği'ni
kuracak, İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacak, Hz. İsa (as) ile biraraya
gelecek, Hıristiyanlarla ittifak edecek, deccaliyeti fiki mücadelesiyle etkisiz
hale getirecek, yeryüzünde fitne bozgunculuk, terör, anarşi, savaş ve kargaşa
sona erecek, tek bir damla kan akıtılmayacak ve dünyaya benzersiz bir adalet,
huzur, bolluk, zenginlik ve bereket getirecektir.
Dolayısıyla Bediüzzaman da bu sözleriyle, "BÜYÜK
MEHDİ"nin bu alametlerinin "sabık mehdilerden" farklılığına dikkat
çekmiş, kendisi de dahil olmak üzere bu özelliklerle uyuşmayan ya da bu
faaliyetleri yerine getirmemiş olan şahısların 'Mehdi' olamayacağına dikkat
çekmiştir.
17- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü, Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA ORTAYA
ÇIKACAĞINI' bildirmiştir, ancak Bediüzzaman böyle bir dönemde
yaşamamıştır."
"... AHİR
ZAMAN'IN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA, elbette EN BÜYÜK MÜÇTEHİD (ihtiyaç
oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) HEM EN BÜYÜK
BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin
ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen), HEM
HAKİM, HEM MEHDİ HEM MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) HEM
KUTB-U AZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan,
zamanın en büyük mürşidi) OLARAK BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı) GÖNDERECEK
ve O zat da, Ehl-İ Beyt-i Nebevi'den (Peygamberimiz (sav)'in
soyundan) olacaktır." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup,
Yedinci Risale Olan Yedinci Kısım, s. 411-412)
Bediüzzaman Mektubat adlı risalesini Miladi 1929
yılında hazırlamıştır. Bediüzzaman'ın döneminde "Ahir Zaman'ın en
büyük fesadı" olan "Darwinizm, materyalizm ve ateizm gibi dinsiz
akımların" toplum üzerindeki etkisi günümüzde olduğu gibi şiddetli
değildi. Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkacağı Hicri 1400'lü yıllar ise, söz konsu
dinsiz akımların çok hızlı ivme kazandığı, insanlar ve toplumlar üzerindeki
etkilerinin ise en şiddetli hale geldiği bir yüzyıl olmuştur.
Dolayısıyla Bediüzzaman da bu gerçeği hatırlatarak,
kendisinin neden 'Mehdi' olamayacağı konusuna açıklık kazandırmıştır. Hz. Mehdi
(as) döneminde oluşacak olan bu zorlu ortamın Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasında
çok önemli bir alamet olacağını ve Allah'ın ona lutfettiği özelliklerle ancak
Hz. Mehdi (as)'ın bu zorluk ve sıkıntılara çözüm getirebileceğini açıklamıştır.
Ayrıca Bediüzzaman burada, kendi dönemlerinde
yaptıkları hizmetler açısından, ne Bediüzzaman ne de ondan önceki müceddidlerin
Hz. Mehdi (as)'da toplanacak olan "EN BÜYÜK MÜCEDDİD", "EN BÜYÜK
MÜRŞİT VE "EN BÜYÜK MÜÇTEHİD", "HAKİM", "MEHDİ"
ve "KUTB-U AZAM" özelliklerine birarada sahip olmadıklarını, tüm
bunların ancak Hz. Mehdi (as)'da toplanacağını belirtmiş, ve bu konuyu da,
kendisinin 'Mehdi' olmadığının en önemli delillerinden biri olarak ifade
etmiştir.
18- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'EN BÜYÜK MÜCEDDİD' OLACAĞINI BİLDİRMİŞTİR.
ANCAK BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR VASFA SAHİP OLMAMIŞTIR."
... Ahir zamanın en büyük fesadı
zamanında, elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran
büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini
hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam
alimi, yenileyen), hem
HAKİM, hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi)
hem KUTB-U AZAM(Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük
evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir
zatı) GÖNDERECEK ve O ZAT da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz
(sav)'in soyundan) OLACAKTIR. (Mektubat, Yirmi
Dokuzuncu Mektup, Yedinci Risale Olan Yedinci Kısım, s. 411-412)
... Bazı ayat-ı kerime (ayetler) ve ehadis-i şerife (hadisler) AHİR
ZAMANDA GELECEK BİR MÜCEDDİD-İ EKBERİ (en büyük müceddidi) mana-yı
işari ile (işari anlamda) haber veriyorlar... (Tılsımlar Mecmuası,
s. 168)
Peygamberimiz (sav) hadislerinde, her yüzyıl başında,
insanlara din ahlakını ve hükümlerini anlatan, dönemin ihtiyaçlarına göre
açıklamalarda bulunan bir müceddid gönderileceğini bildirmiştir. İmam-ı Rabbani
1000. Hicri yılın müceddididir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193 (Miladi
1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir.
Dolayısıyla bu mübarek insan da ittifakla Hicri 12. ve 13. asırlar arasındaki
müceddiddir. Bediüzzaman Said Nursi ise Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam 100
sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise Hicri
1379 (Miladi 1960) yılıdır. Bediüzzaman da Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana
Halid'den tam yüz sene sonra yayınlanan Risale-i Nur'un müellifi (yazarı)
olması sebebiyle kendisi de 13. ve 14. asırlar arasındaki müceddiddir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ise, kendisinden sonra geleceğini -tarih
vererek- bildirmiş, Hicri 14. yüzyılın "müceddidi"nin Hz. Mehdi (as)
olacağını müjdelemiştir.
Bediüzzaman, ahir zaman alametlerinin şiddetlendiği
dönemde insanların kurtuluşuna vesile olması için Allah'ın, "en
büyük müçtehid, en büyük müceddid, hakim, hidayete vesile olan, yol gösterici,
zamanın en büyük mürşidi ve Peygamberimiz (sav)'in soyundan nurani bir şahıs
olan Hz. Mehdi (as)'ı"göndereceğini bildirmiştir.
Ayrıca Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için, ahir zamanda
gelecek "BİR MÜCEDDİD-İ EKBER" yani "EN
BÜYÜK MÜCEDDİD" ifadesini kullanarak, onun gelmiş geçmiş 'tüm
müceddidlerin en büyüğü olduğunu' da bildirmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'dan bir önceki yüzyılın
müceddididir. Kendisinin de belirttiği gibi Hz.
Mehdi (as) ise 14. ve 15. yy'lar arasındaki müceddid olacaktır. Dolayısıyla
Bediüzzaman bu açıklamasıyla, kendisinin neden 'Mehdi' olmadığını, bu konuda
hüsnü zanda bulunan kimselere de delillendirmektedir. Bediüzzaman, Peygamberimiz
(sav)'in döneminden sonra gelen en büyük müceddid olmamış ve hadislerde Hz.
Mehdi (as)'ın ortaya çıkacağı belirtilen tarihlerde yaşamamıştır. Tüm bunlar
Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin halen içerisinde bulunduğumuz bu yüzyılda
gerçekleşeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
19- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünküBediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'EN BÜYÜK MÜÇTEHİD' OLACAĞINI BİLDİRMİŞTİR.
ANCAK BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR VASFA SAHİB OLMAMIŞTIR."
... Ahir Zaman'ın en büyük fesadı
zamanında, elbette EN
BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük
İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini
hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam
alimi, yenileyen), hem HAKİM,
hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) hem
KUTB-U AZAM(Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan,
zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı) GÖNDERECEK
ve O ZAT da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz
(sav)'in soyundan) OLACAKTIR.(Mektubat, Yirmi Dokuzuncu
Mektup, Yedinci Risale Olan Yedinci Kısım, s. 411-412)
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için 'EN BÜYÜK
MÜÇTEHİD' sıfatını kullanmaktadır. 'Müçtehid'; ihtiyaç
oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderlerinin
vasfıdır. Bu vasıftaki büyük zatlar, içtihat etme ve hüküm verme vasıflarından
dolayı "mezhep önderleri" olmuşlar ve İslam toplumlarına yol
göstermişlerdir.
İmam Hanefi, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Maliki bu
önderlerden olup 4 mezhebin kurucularıdır. Bütün Ehl-i Sünnet onların verdiği
hükümlerle amel etmektedir. Bediüzzaman bu "müçtehid"lerin en
büyüklerinin Hz. Mehdi (as) olacağını ifade etmiştir.
Bediüzzaman ise hayattayken "EN BÜYÜK
MÜÇTEHİD" vasfını taşımamıştır. Ve eserlerinde de bu özelliğin ancak
Hz. Mehdi (as) da oluşacağını anlatmıştır. Bu da Bediüzzaman'ın 'Mehdi'
olmadığının en reddedilemez delillerinden biridir.
20- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir çünkü, "HZ.
MEHDİ (AS), 'TÜM MEZHEPLERİ BİRLEŞTİRECEK VE KNEDİSİ BİR MEZHEP SAHİBİ
OLACAKTIR' ANCAK BEDİÜZZAMAN MEZHEPLERİ BİRLEŞTİRMEMİŞ; ŞAFİ MEZHEBİNE UYMUŞ VE
İMAM ŞAFİ'YE TABİ OLMUŞTUR."
Yukarıdaki bölümde bir yönüyle açıklandığı gibi, Hz.
Mehdi (as)'nin en önemli özelliklerinden biri de 'EN BÜYÜK MÜÇTEHİD'
vasfını taşıyacak olmasıdır. Bilindiği gibi "müçtehid",
ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderlerinin
vasfıdır. Bu önderlerden kimi, içtihat etme ve hüküm verme vasıflarından dolayı
"mezhep öndesrleri" olmuşlardır; Müslümanlar da onlara uymuşlardır.
İmam Hanefi, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Maliki bu
önderlerden olup 4 mezhebin kurucularıdır. Bütün Ehl-i Sünnet onların verdiği
hükümlerle amel etmektedir. Bediüzzaman bu "müçtehid"lerin en
büyüklerinin Hz. Mehdi (as) olacağını ifade etmiştir. Bu da Hz. Mehdi (as)'ın
içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden istifade ile
ortaya koymak) ve hüküm vermeye en yetkili kişi olarak, kendisinin de bir "MEZHEP
SAHİBİ" olacağını göstermektedir. Hadislerde, zamanında herkesin
ona uyacağının bildirilmiş olması da bunu doğrulamaktadır. Hadislerde verilen
bilgilere göre, 'Hz. Mehdi (as) yeryüzündeki tüm mezhepleri kaldıracak,
dini Peygamberimiz (sav) döneminde olduğu gibi aynen uygulayacak ve tüm
insanlar da ona tabi olup uyacaklardır'.
Geçmişten günümüze pek çok İslam alimi eserlerinde bu
konuya değinmişlerdir. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan
Muhyiddin Arabi "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde
bu konuda şöyle bilgi vermiştir:
... HZ. MEHDİ (as), DİNİ PEYGAMBER'İN
ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK.
HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK. (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci,
Kıyamet Alametleri, s. 186-187)
Hüseyin Hilmi Işık ise, "Saadet-i
Ebediye" adlı eserinde Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğini şöyle
haber vermiştir:
HAZRET-İ MEHDİ (as), AHİR ZAMANDA
DÜNYAYA GELECEKTİR. Resullulah
Efendimiz (sav)'in soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam'la buluşacak, MEZHEPLERİ
KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK. (Hüseyin Hilmi Işık,
Saadet-i Ebediye, s. 35)
Bediüzzaman da Peygamberimiz (sav)'in hadisleri
doğrultusunda Hz. Mehdi (as)'ın "en büyük müçtehid" olduğunu
söyleyerek onun tüm mezheplerin üstünde olacağını ifade etmiştir. Hz. Mehdi
(as) tüm mezhepleri kaldıracak ve dini Resulullah (sav) dönemindeki şekliyle
uygulayacaktır. Ancak bilindiği gibi Bediüzzaman Şafi mezhebindendi.
Kendisi bir mezhep sahibi değildi ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştu.
Dolayısıyla eğer Bediüzzaman 'Mehdi' olsaydı, yaşadığı
dönemde tüm mezhepleri ortadan kaldırmış olması ve tüm mezheplerin da ona uymuş
olmaları gerekirdi. Ve eğer İmam Hanefi ya da İmam Şafi
Bediüzzaman'ın zamanında yaşamış olsaydı, onların da Bediüzzaman'a tabi olmuş
olmaları gerekirdi. Çünkü eğer Hz. Mehdi (as) ile aynı dönemde yaşamış
olsalardı, İmam Hanefi de İmam Şafi de Hz. Mehdi (as)'a uyacaklardı.
Ama Bediüzzaman döneminde böyle birşey olmamıştır. Tam tersine Bediüzzaman Şafi mezhebine uymuş ve İmam Şafi'yi imamı olarak kabul etmiştir.
Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
Ama Bediüzzaman döneminde böyle birşey olmamıştır. Tam tersine Bediüzzaman Şafi mezhebine uymuş ve İmam Şafi'yi imamı olarak kabul etmiştir.
Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
"... Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
"... Hem hususî Şafiîce ibadetime..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"... Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"... Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
"... Hem hususî Şafiîce ibadetime..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"... Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"... Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
Bu sözlerden de açıkça anlaşılacağı gibi, Hz. Mehdi
(as)'ın tüm mezheplerin üzerinde olma özelliğinin aksine, Bediüzzaman bir
mezhebe bağlıdır. Bediüzzaman ne kendine ait bir mezhep sahibi olmuş ne de
diğer tüm mezhepler ona tabi olmuşlardır.
Nitekim Bediüzzaman'ın kendisi de, bu özelliğin
yalnızca Hz. Mehdi (as)'a ait olacağını söyleyerek, kendisine Mehdilik
yakıştırmasında bulunanlara, neden 'Mehdi' olamayacağını çok kesin bir delille
açıklamıştır.
21- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN DÜNYADAKİ TÜM İNSANLAR ÜZERİNDE 'HAKİM' VASFINI
TAŞIYACAĞINI BİLDİRMİŞTİR, ANCAK BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR VASIF VE GÜÇ SAHİBİ
OLMAMIŞTIR."
... Ahir Zaman'ın en büyük fesadı
zamanında, elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran
büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl
başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen
büyük İslam alimi, yenileyen), hem HAKİM, hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru
yolu gösteren kişi) hem KUTB-U AZAM (Müslümanların
kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi)
olarak BİR
ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı) GÖNDERECEK ve O ZAT
da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR. (Mektubat,
Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Risale Olan Yedinci Kısım, s. 411-412)
Bediüzzaman'ın kullandığı "HAKİM" kelimesinin
sözlük anlamı, "Haklı ve haksızı ayırıp adalet üzere hükmeden, idare
eden"dir. Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği
görevlerinden bahsetmiş; halihazırda dağınık halde bulunan tüm İslam dünyasını
birleştirip bu birlikteliğin manevi liderliğini üstlenmenin de Hz. Mehdi
(as)'ın bu görevlerinden biri olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman Hz. Mehdi
(as)'ın, burada belirtilen "HAKİM" sıfatını
kullanarak, tüm İslam aleminin manevi lideri olacağını ve Müslümanların
meselelerine çözüm getireceğini bildirmiştir. Buna göre, Hz. Mehdi (a.s.)'ın
adil hükümleri ve yönlendirmesiyle dünya çapında tüm İslam dünyası huzura,
güvenliğe ve refaha kavuşacaktır. Böyle bir gelişme şu ana kadar ne Bediüzzaman
ne de bir başka İslam aliminin döneminde gerçekleşmemiştir. Nitekim Bediüzzaman
da bu gerçeği hatırlatarak Hz. Mehdi (as)'ın henüz gelmediğini çok açık
bir şekilde dile getirmiş; Hz. Mehdi (as) geldiğinde , tüm dünyayı etkisi
altına alacak olan bu "hakim vasfını taşımasıyla" , Hz. Mehdi (as)'ın
tüm insanlar tarafından açıkça tanınabileceğine" dikkat çekmiştir.
Bediüzzaman, yaşadığı Hicri 13. yüzyılın müceddidi
olarak üstlendiği görevi en güzel ve en şerefli şekilde yerine getirmiştir.
Ancak onun tebliği "hakim" vasfını taşıdığı şartlar altında değil;
tam aksine maddi ve manevi açıdan gayet zor şartlarda, benzersiz sıkıntılar ve
haksızlıklar içerisinde geçmiştir. Bediüzzaman hayatının hiçbir döneminde böylesine
bir hakimiyet konumunda olmamış; aksine baskı altına alınmış, ömrünü esaret,
sıkıntılar ve zorluklar altında geçirmiştir. Böylesine geniş bir kesimin
desteğini almamış, hakim vasfıyla tüm dünyaya adaleti getirmemiş; çok şerefli
bir hayat yaşamış, ancak çeşitli haksızlıklara uğramış, eziyetlere tabi
tutulmuş, yaşamının büyük bölümünü hapis ve sürgün gibi şartlar altında
sürdürmüştür. Yukarıda sayılan imkanların ve yerine getirilecek olan
sorumlulukların ise, kendisinden sonraki yüzyılın müceddidi olarak Hz. Mehdi
(as)'a nasip olacağını bildirmiştir.
Hz. Mehdi (as)'ın tüm diğer özellikleri gibi, Allah'ın
lutfettiği "Hakim" vasfıyla tüm dünyada adaleti tesis edecek olan Hz.
Mehdi (as)'ın bu özelliğinin de Bediüzzaman'ın hayatında görülmediği açık bir
gerçektir. Nitekim Bediüzzaman'ın bu konudaki kendi anlatımları da, bu durumun
kendisinin 'Mehdi' olmadığının bir delili olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
22- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'ÜÇ BÜYÜK GÖREVİ' OLACAĞINI VE MEHDİ (AS)'IN
BUNLARIN 'ÜÇÜNÜ BİRDEN' YERİNE GETİRECEĞİNİ BİLDİRMİŞTİR. ANCAK BEDİÜZZAMAN
BU ÜÇ GÖREVİ YERİNE GETİRMEMİŞTİR."
... Çok defa mektuplarımda işaret
ettiğim gibi, HZ.
MEHDİ AL-İ RESUL'ÜN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen Hz. Mehdi
(as)'ın) TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ (mukaddes, kutsal) CEMAATİNİN ŞAHSI
MANEVİSİNİN ÜÇ VAZİFESİ VAR. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer
(insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve
seyyidler cemaati (Peygamberimiz
(sav)'in soyundan gelenlerin) yapacağını Rahmet-i İlahiyeden (Allah'ın
rahmetinden) bekliyoruz. Ve ONUN ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK. (Emirdağ
Lahikası, s. 259)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın "bir
veya iki görevi değil, tam olarak ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAĞINI" bildirmektedir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın bizzat başında bulunarak temsil ettiği
cemaatiyle birlikte bu üç görevin üçünü birden yerine getireceğinden
bahsetmiştir. Bediüzzaman bunun, 'HZ. MEHDİ (as)'I, KENDİSİNDEN ÖNCE
GELEN MÜCEDDİDLERDEN AYIRAN VE İNSANLARA TANITAN EN ÖNEMLİ ALAMETLERİNDEN
OLDUĞUNU' bildirmiştir.
Hz. Mehdi (as)'ın bu üç büyük vazifesini Bediüzzaman
eserlerinde şöyle dile getirmiştir:
1) Darwinist, materyalist ve ateist felsefelerle fikri
mücadele yaparak bu akımları fikren tam olarak susturmak ve böylece dünya
çapında tüm insanların imanını kurtarmak,
2) İslam Birliği'ni oluşturmak ve tüm dünya Müslümanlarının manevi önderi olmak,
3) Kuran ahlakını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini yeniden canlandırıp tüm dünyaya hakim kılmak ve Hıristiyanlarla ittifak ederek onların da İslam'ı kabul etmelerine vesile olmak.
2) İslam Birliği'ni oluşturmak ve tüm dünya Müslümanlarının manevi önderi olmak,
3) Kuran ahlakını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini yeniden canlandırıp tüm dünyaya hakim kılmak ve Hıristiyanlarla ittifak ederek onların da İslam'ı kabul etmelerine vesile olmak.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın, bu üç görevi de
birarada yapabilme özelliği nedeniyle de, "Ahir Zamanın Büyük
Mehdi"si ünvanını alacağını belirtmiştir.
Peygamberimiz (sav)'den bu yana gönderilen müceddidler arasında, 1400 yıldır bu görevlerin birini yalnızca belirli açılardan ve sınırlı çevrelerde yerine getirmiş İslam büyükleri olmuştur. İslam tarihinde insanların imanına vesile olan bir çok büyük alim vardır. Osmanlı padişahları İslam Birliği'ni yönetmiş Müslüman önderlerdir. Fakat hiçbiri, bahsedilen üç önemli görevi birden ve dünya çapında yerine getirememişlerdir. Bediüzzaman da burada Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğini vurgulayarak, "Hz. Mehdi (as)'ın geçmiş dönemlerde geldiğinden bahsedilemeyeceğini; onu insanlara tanıtan alametin bu görevlerin yapılması olacağını" belirtmiştir.
Peygamberimiz (sav)'den bu yana gönderilen müceddidler arasında, 1400 yıldır bu görevlerin birini yalnızca belirli açılardan ve sınırlı çevrelerde yerine getirmiş İslam büyükleri olmuştur. İslam tarihinde insanların imanına vesile olan bir çok büyük alim vardır. Osmanlı padişahları İslam Birliği'ni yönetmiş Müslüman önderlerdir. Fakat hiçbiri, bahsedilen üç önemli görevi birden ve dünya çapında yerine getirememişlerdir. Bediüzzaman da burada Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğini vurgulayarak, "Hz. Mehdi (as)'ın geçmiş dönemlerde geldiğinden bahsedilemeyeceğini; onu insanlara tanıtan alametin bu görevlerin yapılması olacağını" belirtmiştir.
Aynı durum Bediüzzaman için de geçerli olmuştur. Bediüzzaman
da yaşadığı dönemde önemli bir iman hizmeti vermiş, pek çok insanın hidayetine
vesile olacak bir hareketin ilk adımlarını atmıştır. Ancak yaptığı hizmetlerle
sadece belirli bir kesime ulaşabilmiş ve Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük
görevinibirarada ve dünya çapında yerine getirememiştir. Bediüzzaman
bu durumun, kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığının en büyük delillerinden biri
olduğunu söyleyerek, kendisinin Ahir Zaman Mehdi'si olmadığını açıkça ortaya
koymuştur.
23- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'HEM SİYASET HEM DİYANET HEM SALTANAT MEHDİSİ
OLACAĞINI' BİLDİRMİŞTİR. ANCAK KENDİSİ AYNI ANDA BU ÜÇ ALANDA BİRDEN GÖREV
YAPMAMIŞTIR."
...
MEHDİ'NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR. VE SİYASET ALEMİNDE, DİYANET ALEMİNDE, SALTANAT
ALEMİNDE, MÜCADELE ALEMİNDE ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI (işleri) OLDUĞU
GİBİ... (Şualar, Beşinci Şua, On Dokuzuncu Mesele, s. 590)
Bediüzzaman, "Büyük Mehdi'nin, diğer
müceddilerden en önemli farklarından birinin, onun yerine getireceği
"büyük görevler" olduğunu" bildirmiştir. Bediüzzaman, "bu
görevlerin tamamı birden yerine getirilmediği takdirde ise, bir kimsenin Hz.
Mehdi (as) olmasının söz konusu olamayacağını"hatırlatmıştır.
Bediüzzaman buradaki sözünde, "ÇOK
VAZİFELERİ VAR" dediği Hz. Mehdi (as)'ın bu görevlerinin neler
olduğunu açıklamaktadır. Hz. Mehdi (as)'ın, "SİYASET MEHDİSİ,
SALTANAT MEHDİSİ ve DİYANET MEHDİSİ olarak bu üç özelliğe birden sahip
olacağını ve aynı anda bu üç alanda birden Mehdilik yapacağını"söylemektedir.
Dikkat edilirse Bediüzzaman bu görevleri "üç ayrı kişi"nin yerine
getireceğinden bahsetmemiştir. Tam tersine Hz. Mehdi (as)'ın bu "ÜÇ
KONUDA BİRDEN" müminlerin manevi önderliğini üstleneceğini
belirtmiştir. Bu sözleriyle ayrıca, "Mehdiliği üçe bölmenin, tek bir
tanesinin Mehdilik için yeterli olacağını söylemenin" yanlışlığını ortaya
koymaktadır.
Bilindiği gibi Bediüzzaman Said Nursi, bu üç
görevin üçüne de yönelik faaliyet yapmamıştır. Ve bu görevleri dünya çapında
bir etki oluşturacak şekilde yerine getirmiş de değildir. Dolayısıyla
Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'a ilişkin verdiği tüm bu bilgiler,
'Bediüzzaman'ın neden Hz. Mehdi (as) olamayacağını' kendi dilinden, insanlara
çok kesin delillerde açıklamaktadır.
24- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'SİYASET, DİYANET VE SALTANAT MEHDİSİ VASIFLARIYLA
'ÇOK BÜYÜK GÜÇ VE İMKAN SAHİBİ OLACAĞINI' BİLDİRMİŞTİR. ANCAK BEDİÜZZAMAN
BÖYLESİNE BÜYÜK BİR GÜCE SAHİP OLMAMIŞTIR."
... MEHDİ'NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR. VE
SİYASET ALEMİNDE, DİYANET ALEMİNDE, SALTANAT ALEMİNDE, MÜCADELE ALEMİNDE ÇOK
DAİRELERDE İCRAATLARI (işleri) OLDUĞU GİBİ...(Şualar, Beşinci Şua, On Dokuzuncu Mesele, s. 590)
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın, hem siyaset, hem
diyanet hem saltanat hem de mücadele aleminde görev üstleneceği için, 'sahip
olacağı maddi ve manevi imkanların da tüm bu vazifelerini yerine getirmesine
imkan sağlayacak şekilde çok geniş olacağına' dikkat çekmiştir. Zira
Bediüzzaman'ın açıklamalarından, bu görevlerin tam yapılabilmesinin ancak BU
ÜÇ ALANDA BİRDEN BÜYÜK BİR GÜÇ SAHİBİ OLUNMASIYLA gerçekleştirileceği
anlaşılmaktadır. Bediüzzaman, "ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI OLDUĞU
GİBİ" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın bu "faaliyetlerinin
ve etki alanının çapının genişliğini"belirtmektedir.
Bediüzzaman yaşadığı süre içerisinde önemli bir iman
hizmeti yürütmüş, ancak bu üç alanda birden imkan ve yetkilere sahip
olmamıştır. Ömrünün çok büyük bir bölümünü esaret, maddi sıkıntılar ve
zorluklar altında geçirmiştir. Çeşitli haksızlıklara uğramış, eziyetlere tabi
tutulmuş, onlarca yıl hayatını hapis ve sürgün gibi şartlar altında
sürdürmüştür.
Eğer Bediüzzaman 'Mehdi' olsaydı ve; diyanet, saltanat
ve siyaset alanlarındaki üç görevi yerine getirmiş olsaydı, elbetteki böyle bir
durum söz konusu olmazdı. Bediüzzaman hayatın her alanına etki eden bu önemli
görevleriyle birlikte maddi manevi çok büyük bir güç elde etmiş olurdu.
Dolayısıyla Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) hakkında verdiği bu önemli bilgi ile, kendisinin 'Mehdi' olamayacağını kendi sözleriyle bir kez daha açıklamıştır.
Dolayısıyla Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) hakkında verdiği bu önemli bilgi ile, kendisinin 'Mehdi' olamayacağını kendi sözleriyle bir kez daha açıklamıştır.
25- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN ÜÇ VAZİFESİNDENBİRİNİ 'YALNIZCA BİR CİHETTE' YERİNE
GETİREN MÜCEDDİDLERİN 'MEHDİ OLAMAYACAKLARINI' BİLDİREREK, KENDİSİNİN DE
'MEHDİ' OLAMAYACAĞINI AÇIKLAMIŞTIR."
...
Gerçi HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ, BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ. Fakat HER
BİRİ ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE (açıdan) YAPMASI İTİBARIYLA (nedeniyle) AHİR
ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ UNVANINI ALMAMIŞLAR.(Emirdağ Lahikası, s. 260)
...
"BÜYÜK MEHDİ"NİN DÖRT EHEMMİYETLİ VAZİFESİNİN VE DAHA EVVEL GELİP
GEÇEN KÜÇÜK MEHDİLER "BÜYÜK MEHDİ"NİN BİR KISIM VAZİFELERİNİ BİR
CİHETTE (bir açıdan) İCRA ETTİKLERİNİ (yerine getirdiklerini)ve ŞERİAT-I MUHAMMEDİYE'Yİ (A.S.M.)(Peygamberimiz (sav)'in yolunu, Kuran ahlakını) VE
HAKİKAT-İ FURKANİYEYİ (Kuran ahlakının esaslarını, hakikatlerini) VE
SÜNNETİ AHMEDİYEYİ (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)'in sünnetini) İHYA
İLE (yeniden canlandırma ile), İLAN VE İCRA İLE (herkese
duyurarak ve uygulayarak), BAŞKUMANDANLARI OLAN "BÜYÜK
MEHDİ"NİN KEMAL-İ ADALETİNİ (yüce adaletini) VE
HAKKANİYETİNİ (haktan ve doğruluktan ayrılmayışını, doğruluğunu) DÜNYAYA
GÖSTERMELERİgayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i
içtimaiye-i insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait kuralların) muktezasıdır (gereğidir). (Şualar,
Beşinci Şua, On Dokuzuncu Mesele, s. 456)
Yukarıki bölümde de bir yönüyle açıklandığı gibi,
Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi (as)'ın, Siyaset Mehdisi, Saltanat Mehdisi ve
Diyanet Mehdisi olarak bu üç özelliğe birden sahip olacağını; bu üç alanda
birden Mehdilik yaparak Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevini yerine getireceğini
açıklamıştır.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'dan önce gelen bazı
müceddidlerin, onun üç vazifesinden sadece birini yerine getirdiklerini ve bu
açıdan bir yönüyle "bir nevi Mehdi ve müceddid görevi
üstlendiklerini" söylemiştir. Ancak tarih boyunca gelen bu
müceddidlerin, bu görevlerin yalnızca bir tanesini ve bu görevi de dünya
çapında değilde, sadece kısıtlı bir topluluğa yönelik olarak gerçekleştirmiş
olmalarından dolayı 'AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ'si ünvanını almadıklarını
belirtmiştir. Bu görevlerin ancak hepsini birden tam olarak yerine
getiren kişinin 'Büyük Mehdi' olabileceğini ifade etmiştir.
Dolayısıyla Bediüzzaman bu sözleriyle hem
kendisinin hem de kendisinden önceki dönemlerde yaşayan İslam büyükleri ve
müceddidlerin, Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevinden yalnızca bir tanesini
sadece bir yönüyle yerine getirmeleri sebebiyle Ahir Zamanın Beklenen Mehdi'si
olamayacaklarını kesin olarak açıklamıştır.
26- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"KENDİ YAŞADIĞI DÖNEMDE, HZ.MEHDİ (AS)'IN ÜÇ BÜYÜK GÖREVİNİN 'BİRARADA'
YERİNE GETİRİLMESİNİN VE BU GÖREVLERİNBİRBİRLERİNE ENGEL OLMAMASININ 'MÜMKÜN
GÖRÜNMEDİĞİNİ'" belirtmiştir.
... Hem BU ÜÇ VEZAİFİ (görevi) BİRDEN bir şahısta yahut cemaatte BU
ZAMANDA BULUNMASI VE MÜKEMMEL OLMASI VE BİRBİRİNİ CERH ETMESİ (birbirine engel
olmaması, zarar vermemesi) PEK UZAK ADETA KABİL (mümkün) GÖRÜLMÜYOR.
Ahir Zaman'da, AL-İ BEYT-İ NEBEVİ'NİN (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)'in soyunun) CEMAAT-İ
NURANİYESİNİ (nurani cemaatini) TEMSİL EDEN HAZRET-İ MEHDİ'DE
VE CEMAATİNDEKİ ŞAHS-I MANEVİDE ancak içtima edebilir (biraraya
gelebilir, toplanabilir). (Kastamonu Lahikası, 117. Mektup, s. 139)
Bediüzzaman burada kullandığı, "BU
ZAMANDA" sözleriyle kendi yaşadığı dönemden bahsetmektedir.
Ve kendi zamanında, Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceğiüç görevi tek
bir şahsın aynı anda yerine getirmesinin ve bu üç vazifenin birbirini
engellememesinin mümkün olmadığını söylemektedir. Bediüzzaman bu
kanaatinin ne kadar güçlü olduğunu "PEK UZAK" ve "ADETA
KABİL (MÜMKÜN) GÖRÜNMÜYOR" sözleriyle açıkça belirtmiştir. Bu
da, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as) olmadığını ve Hz. Mehdi (as)'ın
Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde ortaya çıkmadığını gösteren bir başka önemli
delildir.
Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde, üç görevin birden
yerine getirilmesine imkan olmamıştır. Ve o dönemin şartlarında, bu görevlerin
birbirini engellemeden gerçekleşmesine uygun bir zemin oluşmamıştır.
Bediüzzaman ancak kendisinden bir asır sonra gelecek Büyük Mehdi'nin bu
görevlerin hepsini yerine getireceğini bildirmektedir.
27- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN "DİNSİZ AKIMLARI ORTADAN KALDIRARAK, 'DÜNYA
ÇAPINDA TÜM İNSANLIĞIN' İMANINI KURTARACAĞINI"BELİRTMİŞTİR,
ancak Bediüzzaman hayattayken bu vazifeyi gerçekleşmemiştir."
Birincisi: FEN VE FELSEFENİN tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN
TAUNU, (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığı) BEŞER İÇİNE
İNTİŞAR ETMESİYLE (insanlar arasında yayılmasıyla), HERŞEYDEN
EVVEL FELSEFEYİ VE
MADDİYYUNFİKRİNİ(materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden
dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA İMANI KURTARMAKTIR. EHL-İ
İMANI DALALETTEN MUHAFAZA ETMEK (iman edenleri sapkınlıktan
korumak)... (Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 259)
Ümmetin beklediği, AHİR ZAMAN'DA GELECEK ZATIN ÜÇ
VAZİFESİNDEN EN MÜHİMMİ (önemlisi) VE EN KIYMETDARI (değerlisi) OLAN
İMAN-I TAHKİKİYİ (gerçek imanı) NEŞR (yazma ve dağıtma yoluyla yaymak) VE
EHL-İ İMANI (iman edenleri) DALALETTEN(sapkınlıktan) KURTARMAK... (Sikke-i
Tasdik-i Gaybi, s. 9)
Bediüzzaman, ahir zaman'da ateist felsefelerin tehlike
oluşturacağını bildirmiş, özellikle Darwinist, materyalist felsefelerin
ateizmle güç bulacaklarını ve Allah'ın varlığını inkar edecek tehlikeli bir
çizgiye geleceklerini ifade etmiştir (Allah'ı tenzih ederiz). Bu nedenle Hz.
Mehdi (as)'ın birinci vazifesinin, maddecilik fikri yani Allah'ı inkar üzerine
kurulmuş (Allah'ı tenzih ederiz) materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerle
ilmen mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar üzerindeki etkisini tam
anlamıyla kaldırmak olacağını belirtmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevinden en
önemli ve değerli olanının söz konusu bu görev olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman'ın burada kullandığı "TAM
SUSTURACAK TARZDA" ifadesi son derece önemlidir. Bilindiği gibi
materyalizmin hem Türkiye'de hem de dünyada kuvvet bulması Bediüzzaman
zamanında devam ettiği gibi, Bediüzzaman'ın vefatından sonra da 20. yüzyılın
sonlarına kadar devam etmiştir. Televizyon ve radyo kanallarının gelişmesiyle,
yazılı basının da desteğiyle etkileri giderek artmıştır. Dolayısıyla geçtiğimiz
yüzyılda Bediüzzaman'ın "tabiiyyun, maddiyun felsefesini" tamamen
sonlandıracak bir çalışması olmamıştır. Hatta tam aksine, Bediüzzaman'ın
vefatından sonra da materyalizm propagandası giderek artmış ve 21. yüzyıla
kadar gelmiştir. Materyalizm ve evrim savunuculuğu ancak son yıllarda
hızlı bir şekilde çökmeye başlamıştır. Bu mağlubiyet önde gelen materyalistler
tarafından da itiraf edilmiştir.
Bu durum, Hz. Mehdi (as)'ın "materyalizmi dünyada
tam anlamıyla etkisiz hale getirme" görevinin, Bediüzzaman tarafından
yapılmamış olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bediüzzaman 'DÜNYA
ÇAPINDA' insanların imanını kurtarma görevini yerine getirmemiştir. Nitekim Bediuüzzaman da bu görevi kendisinin değil Hz.
Mehdi (as)'ın yapacağını ifade etmiş; Hz. Mehdi (as) vesilesiyle bu
çalışmaların çok köklü ve etkili bir şekilde yapılacağını ve ancak Hz. Mehdi
(as)'ın iman sahiplerini dalaletten koruyacağını belirtmiştir.
Ahir zamanda teknolojinin hızla ilerlemesiyle birçok
bilim dalında gelişmeler olacaktır. Allah'ın varlığının delilleri, yeryüzündeki
iman hakikatleri bilimsel delilleriyle açıkça ortaya çıkacaktır. Hz. Mehdi (as)
bu gerçekleri insanlara en etkili yöntemlerle ulaştıracak ve bu konuda dünya
çapında bir sonuç elde edecektir. Mesih deccalin ahir zaman fitnesi, ancak
böyle güçlü yöntemlerle kırılacaktır.
28- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN EN ÖNEMLİ GÖREVLERİNDEN BİRİNİN, 'TÜM DÜNYADA İSLAM
BİRLİĞİ'Nİ OLUŞTURMAK OLDUĞUNU' belirtmiş, ancak Bediüzzaman
böyle bir görevi gerçekleştirmemiştir.
İkinci vazifesi:
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile)ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını)İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır.Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile)ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını)İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır.Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın, daha önce hiçbir
müceddid tarafından yerine getirilmemiş olan üç büyük görevinden birinin "İslam
Birliği'nin sağlanması"olduğunu açıklamıştır. Bediüzzaman'ın
açıklamalarına göre Hz. Mehdi (as), halihazırda çeşitli gruplar halinde dağınık
olarak bulunan Müslümanları birleştirecek, İslam ahlak ve faziletini,
Peygamberimiz (sav)'in gerçek sünnetlerini canlandıracaktır. İslam aleminin
birliğini güvenme ve dayanma noktası olarak ele alıp, bu vesileyle insanlığı
maddi ve manevi tehlikelerden kurtaracak ve insanların Allah'ın gazabından
sakınmalarına vesile olacaktır.
Bediüzzaman'ın bu sözlerine göre Hz. Mehdi (as)'ın gerçekleştirmesi beklenen İslam Birliği, Bediüzzaman döneminde ve Bediüzzaman tarafından oluşturulmamıştır. Dünyanın dört bir yanında halen Müslüman toplumlar bölünmüş ve ayrı ayrı durumdadırlar. Pek çok Müslüman toplum büyük acılar, sıkıntılar, baskı ve zulüm altında yaşamaktadır. Tüm dünyadaki Müslümanların yaşadığı bu sıkıntılar inşaAllah Hz. Mehdi (as) vesilesiyle son bulacaktır.
Hz. Mehdi (as)'ın bu çok önemli ve ayırdedici vasfının Bediüzzaman'da oluşmamış olması, Bediüzzaman'ın 'Mehdi' olmadığının çok açık ve en kesin delillerinden birini oluşturmaktadır.
Bediüzzaman'ın bu sözlerine göre Hz. Mehdi (as)'ın gerçekleştirmesi beklenen İslam Birliği, Bediüzzaman döneminde ve Bediüzzaman tarafından oluşturulmamıştır. Dünyanın dört bir yanında halen Müslüman toplumlar bölünmüş ve ayrı ayrı durumdadırlar. Pek çok Müslüman toplum büyük acılar, sıkıntılar, baskı ve zulüm altında yaşamaktadır. Tüm dünyadaki Müslümanların yaşadığı bu sıkıntılar inşaAllah Hz. Mehdi (as) vesilesiyle son bulacaktır.
Hz. Mehdi (as)'ın bu çok önemli ve ayırdedici vasfının Bediüzzaman'da oluşmamış olması, Bediüzzaman'ın 'Mehdi' olmadığının çok açık ve en kesin delillerinden birini oluşturmaktadır.
29- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'TÜM İSLAM ALEMİNİN MANEVİ LİDERİ' OLACAĞINI BELİRTMİŞ
ANCAK BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR LİDERLİK VASFI TAŞIMAMIŞTIR".
İkinci vazifesi:
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile)ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını)İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır.Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile)ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını)İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır.Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
Bediüzzaman bu ifadesinde geçen, "HİLAFET-İ
MUHAMMEDİYE ÜNVANI İLE" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın, ikinci
vazifesini yerine getirirken, 'İslam dünyasının manevi lideri
konumunda olacağını' belirtmektedir.
Bugün dünyada (2010 yılı verilerine göre) yaklaşık 1,5
milyar Müslüman yaşamaktadır. Yani dünya nüfusunun beşte birinden fazlası
Müslümandır. Dünya tarihinde ilk kez Müslümanlar sayıca bu kadar çokturlar. Bu
büyüklükte bir kitleye önderlik etmek tarihte kimseye nasip olmamıştır.
Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu şerefli vasfı Allah'ın izniyle "Ahir
Zamanın Büyük Mehdisi" taşıyacaktır.
13. asrın büyük müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursi,
yaşadığı dönem boyunca hayatını Allah'a adamış, zorlu mücadeleler içerisinde
çok büyük ve etkili bir iman hizmeti vermiştir. Ancak kendisinin de
Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda açıkladığı gibi, Bediüzzaman
İslam Birliği'nin kurulmasına vesile olmamış ve "tüm İslam aleminin manevi
lideri" vasfını taşıması söz konusu olmamıştır. Allah'ın izniyle
tüm İslam alemi için büyük müjdeler içeren bu olaylar, ahir zamanda Hz. Mehdi
(as) vesilesiyle yaşanacak ve bu ünvanı da Hz. Mehdi (as) taşıyacaktır.
Bediüzzaman, bu durumu tüm bu delilleriyle birlikte ortaya koyarak "kendisinin
neden 'Mehdi' olamayacağını" açık bir şekilde ifade etmiştir.
30- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman,
"HZ. MEHDİ (AS)'IN YAPACAĞI 'İSLAM AHLAKININ ESASLARINI DÜNYA ÇAPINDA
YENİDEN CANLANDIRMA' GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEMİŞTİR."
İkinci vazifesi:
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını)İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır)ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır.Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını)İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır)ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır.Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
O
ZATIN İKİNCİ VAZİFESİ, ŞERİATI (Kuran ahlakının esaslarını ve
Peygamberimiz (sav)'in sünnetini) İCRA VE TATBİK ETMEKTİR(uygulamak ve yerine getirmektir). (Sikke-i
Tasdik-i Gaybi, s. 9)
Bediüzzaman bu sözlerinde Hz. Mehdi (as)'ın ikinci
vazifesinin, "ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ İHYA ETMEK" ve "ŞERİATI (Kuran
ahlakının esaslarını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini) İCRA VE TATBİK
ETMEK" yani 'İSLAM AHLAKININ ESASLARINI YENİDEN CANLANDIRMAK VE TAM OLARAK
YAŞANMASINA VESİLE OLMAK'olduğunu belirtmiştir. Hz. Mehdi (as), Kuran
ahlakının dünya çapında tüm insanlar tarafından yaşanmasına vesile olacak, Hz.
Mehdi (as)'ın tebliği -Allah'ın izniyle- İslam ahlakının dünya hakimiyetine
vesile olacaktır.
Bediüzzaman kendi döneminde, İslam dünyasının manevi
lideri vasfıyla İslam ahlakının esaslarını ihya ederek, Kuran ahlakının tüm
dünyaya hakim olmasına vesile olmamıştır. Aynı
şekilde sayıları milyonları bulan bir topluluğun maddi ve manevi gücüyle
hareket ederek tüm yeryüzünde İslam Birliği'ni sağlaması da ne Bediüzzaman ne
de ondan önceki alimler tarafından gerçekleştirilmemiş olaylardır. Bu da yine
Bediüzzaman'ın kendi sözleriyle neden 'Mehdi' olamayacağını açıkça ortaya
koyduğu önemli delillerden bir diğerini oluşturmaktadır.
31- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü
Bediüzzaman "HZ. MEHDİ (AS)'IN YAPACAĞI, 'TÜM İNSANLIĞI MADDİ VE
MANEVİ TEHLİKELERDEN VE ALLAH'IN AZABINDAN KURTARMA' GÖREVİNİ YERİNE
GETİRMEMİŞTİR."
İkinci vazifesi:
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp)BEŞERİYETİ (İNSANLIĞI) MADDİ VE MANEVİ TEHLİKELERDEN VE GADAB-I İLAHİ'DEN (ALLAH'IN AZABINDAN) KURTARMAKTIR. BU VAZİFENİN, NOKTA-İ İSTİNADI (dayanak noktası) VE HADİMLERİ (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp)BEŞERİYETİ (İNSANLIĞI) MADDİ VE MANEVİ TEHLİKELERDEN VE GADAB-I İLAHİ'DEN (ALLAH'IN AZABINDAN) KURTARMAKTIR. BU VAZİFENİN, NOKTA-İ İSTİNADI (dayanak noktası) VE HADİMLERİ (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın, kuracağı İslam
Birliği'ni dayanak edinerek, 'tüm insanlığı maddi ve manevi
tehlikelerden koruyacağını ve insanların, Allah'ın gazabından sakınmalarına
vesile olacağını' bildirmiştir. Bediüzzaman'ın da vurguladığı gibi,
tüm bu gelişmeler Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasını sağlayacak en önemli
alametlerden biri olacaktır.
Bilindiği gibi Bediüzzaman kendi döneminde
dünya çapında tüm insanlığa yönelik böyle önemli bir görev üstlenmemiştir. Bediüzzaman'ın
bizzat kendisi ve talebeleri dahi hayatlarını güvenli şartlar altında
sürdürmemişlerdir. 30 yılı aşan bir dönem içerisinde Bediüzzaman ve birçok
talebesi çeşitli defalar hapis, sürgün, baskı ve sıkıntılarla iç içe
yaşamışlardır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman, "tüm
insanlığın Allah'ın gazabından sakınmalarına vesile olacak şekilde tüm dünya
insanlarının imanlarını kurtarmış değildir." Bediüzzaman
tebliğini ancak belirli ve kısıtlı bir kesime ulaştırabilmiş; dünya çapında tüm
insanların imanına vesile olacak şekilde bu görevi yerine getirmemiştir.
Dolayısıyla Bediüzzaman'ın, Hz. Mehdi (as)'ın bu
özelliğini taşıdığına yönelik bir iddiada bulunabilmek mümkün değildir. Bu da
Bediüzzaman'ın 'kendisinin neden 'Mehdi' olamayacağına dair sunduğu bir başka
önemli delildir.
32- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN DESTEĞİNİ ALACAĞI, 'MİLYONLARCA FERTLERİ BULUNAN
İLİM VE İRFAN ORDULARINA' SAHİP OLMAMIŞTIR."
İkinci vazifesi:
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp)beşeriyeti (insanlığı) MADDİ VE MANEVİ TEHLİKELERDEN VE GADAB-I İLAHİ'DEN (Allah'ın azabından) KURTARMAKTIR. BU VAZİFENİN, NOKTA-İ İSTİNADI (DAYANAK NOKTASI) VE HADİMLERİ (HİZMETKARI), MİLYONLARLA EFRADI (FERTLERİ) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.)
ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp)beşeriyeti (insanlığı) MADDİ VE MANEVİ TEHLİKELERDEN VE GADAB-I İLAHİ'DEN (Allah'ın azabından) KURTARMAKTIR. BU VAZİFENİN, NOKTA-İ İSTİNADI (DAYANAK NOKTASI) VE HADİMLERİ (HİZMETKARI), MİLYONLARLA EFRADI (FERTLERİ) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR.(Emirdağ Lahikası 1, 206. Mektup, s. 259)
Bediüzzaman "MİLYONLARLA EFRADI
(FERTLERİ) BULUNAN ORDULAR" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın İslam
Birliği'ni sağlamasında, ona yardım edecek çok geniş bir kitlenin var
olacağından söz etmektedir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın hizmetinde, Allah'ın
varlığı ve birliği konusunu, iman hakikatlerini tüm insanlığa anlatacak, geniş
kapsamlı bir iman hizmeti yürütecek olan 'ilim ve iman toplulukları' olacağını
bildirmiştir.
Bediüzzaman, eserlerinde yer verdiği diğer sözlerinde
kendisinin de bu ilim ordusunun, onlara önceden hazırlık yapan bir 'neferi'
yani 'manevi askeri' olduğunu anlatmaktadır. Yaşadığı dönemde, Bediüzzaman'ın
hizmetinde böyle geniş bir kitlenin desteği ve yardımı söz konusu olmamıştır. Bediüzzaman'ın
da sözlerinde pek çok kez ifade ettiği gibi, sınırlı bir topluluk olan Nur
talebeleri çok kısıtlı imkanlar içerisinde ve çok büyük fedakarlıklarla büyük
bir iman hizmeti vermişlerdir. Bediüzzaman böyle büyük bir kitlenin desteğinin,
ancak ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği bu büyük göreve nasip
olacağını bildirmiş ve bu sözleriyle bir kez daha "kendisinin 'Mehdi'
olamayacağını" delillendirmiştir.
33- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü "HZ.
MEHDİ (AS)'IN 'BÜYÜK BİR MADDİ KUVVET VE HAKİMİYET SAHİBİ' OLACAKTIR.
BEDİÜZZAMAN BÖYLE 'BÜYÜK BİR MADDİ KUVVET' VE 'DÜNYA ÇAPINDA BÖYLE
BİR HAKİMİYET SAHİBİ OLMAMIŞTIR."
...O zatın ikinci vazifesi, Şeriatı icra
ve tatbik etmektir (İslam ahlakının esaslarını hayata geçirmektir). Birinci
vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle
olduğu halde, BU
İKİNCİ VAZİFE, GAYET BÜYÜK MADDİ BİR KUVVET VE HAKİMİYET LAZIM Kİ, O İKİNCİ
VAZİFE TATBİK EDİLEBİLSİN (yerine getirebilsin). (Sikke-i
Tasdik-i Gaybi, s. 9)
Bediüzzaman bu açıklamasında, Hz. Mehdi (as)'ın, tüm
dünyayı kapsayacak şekilde Kuran ahlakının gereklerini toplum içerisinde hayata
geçirme vazifesinin ancak'BÜYÜK BİR MADDİ KUVVET VE HAKİMİYETLE
GERÇEKLEŞTİRİLEBİLECEĞİNİ' belirtmiştir. Bu güce sahip olacak tek kişi
Hz. Mehdi (as)'dır. Maddi güç ve hakimiyetin olması diğer vazifelerin de yerine
getirilmesine vesile olacaktır.
Peygamberimiz (sav)'in döneminden bu yana Müslümanlar
arasında bir manevi liderin öncülüğünde böyle bir güç ve hakimiyet sağlanamamıştır.
Bediüzzaman da yaşadığı süre içerisinde böyle bir güç ve hakimiyet sahibi
olmamıştır. Tüm hayatını Kuran ahlakının
tebliğine adamış, bu uğurda her türlü fedakarlığı göze almış, çok büyük bir
hizmet vermiş ve ardında çok kıymetli eserler bırakmıştır. Ancak Bediüzzaman'ın
bu fikri mücadelesi maddi bir kuvvet ve hakimiyet içerisinde değil; çok kısıtlı
maddi şartlar altında ve benzersiz zorluklar içerisinde geçmiştir. Hem
Bediüzzaman hem de talebeleri büyük hizmetlerini çok kısıtlı imkanlarla
gerçekleştirmişlerdir. Tüm bu zorluklar, Bediüzzaman'ın şerefli mücadelesini
daha daha değerli hale getirmiş; ve ihlasıyla, samimiyetiyle Müslümanlara
önemli bir örnek teşkil etmiştir. Ancak bir yandan da, bizzat kendisinin de
belirttiği gibi bu durum, Hz. Mehdi (as)'ın elde edeceği "gayet
büyük maddi kuvvet ve hakimiyet"in Bediüzzaman'ın hayatında söz konusu
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim Bediüzzaman da,
kendisine Mehdilik yakıştırmasında bulunan kimselere 'Mehdi' olmadığını bu
delili de öne sürerek açıklamaktadır.
34- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"Hz. Mehdi (as)'ın sahip olacağını bildirdiği, 'BÜTÜN EHL-İ İMANIN
MANEVİ YARDIMLARIYLA' ve 'MİLYONLARIN FEDAKARANE KATILIMLARIYLA' HZ.
MEHDİ (AS)'IN GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMİŞ DEĞİLDİR."
Üçüncü vazifesi:
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.(Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260)
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.(Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260)
... O ZATIN üçüncü vazifesi,HİLAFET-İ
İSLAMİYE'Yİ (İslam halifeliğini; Müslümanların
manevi liderliğini) İTTİHAD-I İSLAM'A BİNA EDEREK(İslam Birliği
üzerine kurarak), İSEVİ RUHANİLERİYLE (dindar Hıristiyanlarla
ve Hıristiyan alimleriyle) İTTİFAK EDİP (iş birliği ve
dayanışma içerisine girerek) DİN-İ İSLAM'A (İslam dinine) HİZMET
ETMEKTİR.BU VAZİFE,
PEK BÜYÜK BİR SALTANAT VE KUVVET VE MİLYONLAR FEDAKARLARLA (MİLYONLARIN FEDAKARANE KATILIMIYLA) TATBİK
EDİLEBİLİR (yerine getirilebilir).(Sikke-i Tasdik-i Gaybi,
s. 9)
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın, üçüncü görevini 'çok
geniş kitlelerin desteğiyle gerçekleştireceğini' bildirmiştir. Bediüzzaman "BÜTÜN
EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA" ve "MİLYONLARIN
FEDAKARANE KATILIMLARIYLA" sözleriyle, "TÜM
MÜSLÜMANLARIN" ittifak halinde oluşturacakları birliğin, Hz.
Mehdi (as)'ın bu görevindeki yardımcıları olacağını bildirmiştir. Bediüzzaman
Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü vazifesini yerine getirebilmesi için gerekli olan
üçüncü şartın bu sözlerinde bahsettiği "MİLYONLARCA FEDAKAR
MÜMİNİN MANEVİ YARDIMLARININ ALINMASI" olduğunu belirtmiştir.
Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkacağı dönemde, ona tabi
olan, onu destekleyen milyonlarca kişi olacaktır. Hz. Mehdi (as) ve
yardımcıları, güçlerini Allah sevgisinden, iman coşkusundan alan cesur ve
fedakar insanlar olacaktır. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların
imanlarının nuru, tüm dünyanın aydınlanmasına vesile olacaktır.
Tüm Müslümanların dahil olacağı böyle geniş çapta bir
ittifakın desteği, Bediüzzaman'ın döneminde ve Bediüzzaman'ın çevresinde
oluşmamıştır.Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu
geniş kitlenin manevi yardımları, ancak Ahir Zaman'da Hz. Mehdi (as) ile
birlikte oluşacak ve onun üçüncü görevinin gerçekleştirilmesinde büyük bir rol
oynayacaktır.
Dolayısıyla Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü
görevi ile ilgili vermiş olduğu bu önemli bilgi, Bediüzzaman'ın
neden 'Mehdi' olamayacağını da ortaya koymaktadır.
35- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"Hz. Mehdi (as)'ın TESİS EDECEĞİ 'İSLAM BİRLİĞİ'NİN DESTEĞİNİ ALARAK'
HAREKET ETMİŞ DEĞİLDİR."
Üçüncü vazifesi:
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA(Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA(Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260
Bediüzzaman "İTTİHAD-I İSLAM'IN
MUAVENETİYLE" yani 'İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla' sözleriyle, Hz.
Mehdi (as)'ın üçüncü görevini, -diğer tüm yardım ve desteklerin yanı sıra-,
"İSLAM BİRLİĞİ'NİN YARDIMLAŞMASIYLA" yerine getireceğini
bildirmiştir. Böyle bir birlik Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde henüz
oluşmamış, dolayısıyla da böyle büyük bir ittifakın yardımı da söz konusu
olmamıştır. Bediüzzaman İslam Birliği'nin bu yardımlaşmasının Hz.
Mehdi (as) döneminde gerçekleşeceğini ve onun üçüncü görevinde büyük bir destek
sağlayacağını belirtmiştir.
Bediüzzaman bu açıklamasıyla, bir kez daha kendisinin
'Mehdi' olmadığını delillendirmiş, ve Hz. Mehdi (as)'ı bekleyen
kimselerin bu önemli alameti dikkate almaları gerektiğini hatırlatmıştır.
36- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü, Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'DA OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ, 'BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN
DESTEĞİNİ VE KATILIMINI ALARAK' GÖREVLERİNİ YERİNE
GETİRMEMİŞTİR."
Üçüncü vazifesi:
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA(Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.(Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260)
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA(Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.(Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260)
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevindeki diğer
bir desteğin de, "BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN KATILIMLARI" olacağını
bildirmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın gelişi 1400'den fazla senedir tüm İslam
alimleri ve iman sahipleri tarafından büyük bir heyecanla beklenmektedir.
Kuşkusuz ki bütün alimlerin ve velilerin katılımının sağlanacağı böyle büyük
bir destek, Hz. Mehdi (as)'ın ilmi mücadelesinde ve bu görevini yerine
getirmesinde son derece önemli bir rol oynayacak; büyük bir hız ve kolaylık
sağlayacaktır. Dikkat edilirse Bediüzzaman burada "BÜTÜN" kelimesini
özellikle belirtmiş ve Hz. Mehdi (as)'ı "İSLAM DÜNYASINDAKİ
ALİMLERİN TÜMÜNÜN BİRDEN" destekleyeceğini bildirmiştir. İslam
alimlerinin böyle büyük bir ittifakla Bediüzzaman'a destek vermeleri söz konusu
olmamıştır. Bediüzzaman bu katılımın ancak Hz. Mehdi (as)'ın yerine
getireceği bu görev ile birlikte gerçekleşeceğini hatırlatmıştır. Dolayısıyla
bu da yineBediüzzaman'ın 'Mehdi' olmadığını ispatlayan en önemli
alametlerden biridir.
37- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'A NASİP OLACAK OLAN,'PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN
GELEN, SAYILARI MİLYONLARI BULAN FEDAKAR SEYYİDLERİN DESTEĞİNİ ALARAK' MEHDİLİK
GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMİŞ DEĞİLDİR."
Üçüncü vazifesi:
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA(Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260
... O ZAT, BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA(Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260
Bediüzzaman bu sözüyle, Hz. Mehdi (as)'ın Peygamber
Efendimiz (sav)'in mübarek soyundan olacağına ve ona destek verenler arasında
da Ehl-i Beyt'ten yani Peygamber soyundan gelen kimselerin bulunacağına dikkat
çekmiştir. Bediüzzaman, tüm Müslümanlar, İslam alimleri ve evliyalar
ile birlikte MİLYONLARCA SEYYİDİN DE HZ. MEHDİ (as)'IN
YANINDA YER ALACAĞINI VE BU KUTLU ZATA DESTEK VERECEĞİNİ"
bildirmiştir.
Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevindeki diğer
yardımcılarında olduğu gibi, böyle bir destek de daha önce ne Bediüzzaman
döneminde ne de ondan önceki müceddidlerin devrinde
gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman'ın açıkladığı gibi,
"PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN GELEN MİLYONLARCA SEYYİDİN KATILIMI"
ancak Hz. Mehdi (as) döneminde gerçekleşecektir. İşte bu durum da, Bediüzzaman'ın
'Mehdi' olmadığını bir kez daha açıklığa kavuşturmaktadır.
38- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'TÜM MÜSLÜMAN ALEMİNİN LİDERİ OLARAK
HIRİSTİYANLARLA İSLAM DÜNYASI ARASINDA İTTİFAK SAĞLAYACAĞINI'BİLDİRMİŞTİR.
ANCAK BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR OLAYA VESİLE OLMAMIŞTIR."
...
O ZATIN üçüncü vazifesi,
HİLAFET-İ İSLAMİYE'Yİ (İslam
halifeliğini -Müslümanların manevi liderliğini-) İTTİHAD-I İSLAM'A BİNA
EDEREK (İslam Birliği üzerine kurarak), İSEVİ RUHANİLERİYLE (dindar
Hıristiyanlarla ve Hıristiyan alimleriyle) İTTİFAK EDİP (iş birliği
ve dayanışma içerisine girerek) DİN-İ İSLAM'A (İslam dinine) HİZMET
ETMEKTİR. BU VAZİFE, PEK BÜYÜK BİR SALTANAT ve KUVVET ve MİLYONLAR
FEDAKARLARLA (milyonların fedakarane katılımıyla) TATBİK
EDİLEBİLİR (yerine getirilebilir). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.
9)
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü vazifesinin 'İslam
toplumunu birleştirmek ve bu birliğin başındaki şahıs olarak Hıristiyan
alemiyle ittifak yapmak olduğunu' belirtmiştir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi
(as)'ın bu vazifesinin yerine getirilebilmesi için pek büyük bir saltanat,
büyük bir kuvvet ve milyonların fedakarane katılımının gerektiğini
bildirmiştir.
Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü vazifesi olan Hıristiyan
önderlerle ittifak etmesi ve bu vesilesiyle İslam'a hizmet etmesi
Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde oluşmamış olaylardır. Her iki dinin ittifak
ederek, İslam ve Hristiyanlığın ortak cephesi olan "materyalizm ve
dinsizliğe" karşı ittifak etmeleri de Bediüzzaman döneminde
gerçekleşmemiştir.
Kuşkusuz ki böylesine geniş çaplı gelişmeler elbetteki
bütün dünyanın gözleri önünde cereyan edecektir. Kitle iletişim
araçları vasıtasıyla herkesin anında haberdar olacağı ve yaşayacağı bu büyük
değişim, ne Bediüzzaman'ın devrinde ne de bir başka zaman diliminde
yaşanmamıştır. Bediüzzaman bu vazifenin, -Allah'ın izniyle- Hz. Mehdi
(as) tarafından yerine getirileceğini belirterek, kendisinin neden
'Mehdi' olmadığını bir kez daha delillendirmiştir.
39- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN ÜÇÜNCÜ GÖREVİNİ 'PEK BÜYÜK BİR SALTANAT VE
KUVVET SAHİBİ' OLARAK YERİNE GETİRECEĞİNİ' BİLDİRMİŞTİR. ANCAK
BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR SALTANAT VE KUVVET SAHİBİ OLMAMIŞTIR."
... O ZATIN üçüncü vazifesi, HİLAFET-İ İSLAMİYE'Yİ (İslam halifeliğini -Müslümanların manevi
liderliğini-) İTTİHAD-I İSLAM'A BİNA EDEREK (İslam Birliği
üzerine kurarak), İSEVİ RUHANİLERİYLE (dindar Hıristiyanlarla
ve Hıristiyan alimleriyle) İTTİFAK EDİP (iş birliği ve
dayanışma içerisine girerek) DİN-İ İSLAM'A (İslam dinine) HİZMET
ETMEKTİR. BU VAZİFE,
PEK BÜYÜK BİR SALTANAT ve KUVVET ve MİLYONLAR FEDAKARLARLA (milyonların
fedakarane katılımıyla) TATBİK EDİLEBİLİR (yerine getirilebilir). (Sikke-i
Tasdik-i Gaybi, s. 9)
Bediüzzaman, "İslam Birliği ile Müslüman
ve Hıristiyan dünyasının hak din olan İslam'ın çatısı altında ittifak etmesi
gibi büyük bir olayın "ancak üç şartın aynı anda oluşmasıyla"
gerçekleşebileceğine" dikkat çekmiştir. Bediüzzaman "PEK
BÜYÜK BİR SALTANAT VE KUVVET" sözleriyle bu şartlardan ikisini
açıklamaktadır. "Saltanat" kavramı, 'güç
ve yetki' ifade eden bir kelimedir. "KUVVET" kavramı
ise 'istediği şeyi icra edebilme gücü yani yetki'yi
tanımlamaktadır. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın İslam Birliği'ni oluşturup bu birliğin
manevi liderliğini üstleneceğini ve bunun sonucunda "hem maddi hem
de manevi açıdan çok büyük bir kuvvet ve yetkiye sahip olacağını" bildirmiştir.
Bediüzzaman'ın "PEK BÜYÜK" sözleri, Hz. Mehdi
(as)'ın sahip olacağı bu kuvvet ve yetkinin çapının büyüklüğünü ifade
etmektedir.
Böyle büyük bir saltanat ve kuvvetin ne Bediüzzaman ne
de ondan önceki müceddidlerin zamanında gerçekleşmediği bilinen bir gerçektir. Bediüzzaman da Hz. Mehdi (as)'ın bu önemli alametini
vurgulayarak, bu mübarek zatın kendi yaşadığı dönemde henüz gelmediğini;
dolayısıyla kendisinin de 'Mehdi' olmadığını delillendirmiştir.
Bediüzzaman ayrıca Hz. Mehdi (as) ortaya çıktığında, bu özellikleriyle hiçbir
tartışmaya yer vermeyecek şekilde tanınacağını hatırlatmıştır.
40- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN, 'İSLAM ALEMİ ÜZERİNDEKİ ZULMÜ ORTADAN
KALDIRACAĞINI' BELİRTMİŞTİR, ANCAK BEDİÜZZAMAN YAŞADIĞI DÖNEMDE BÖYLE
BİR OLAYA VESİLE OLMAMIŞTIR."
Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es
sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemi) bulutlarla
doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve
bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve
yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ.
MEHDİ (as) İLE DE, ALEM-İ İSLAM'IN(İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm
devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA'DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE
YAPACAKTIR.(Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Risale Olan
Yedinci Kısım, s. 411-412)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ve Bediüzzaman'ın
açıklamalarında yer aldığı gibi, Celal ve Kudret sahibi olan Yüce
Allah, Hz. Mehdi (as) ile dinsizlik ve zulüm devrini ortadan kaldıracaktır. Bediüzzaman'ın
da ifade ettiği gibi, Rabbimiz, 'yer ile gök arasındaki tüm alemi bulutlarla
bir dakika içinde doldurup boşalttığı, bir saniyede denizin fırtınalarını
durdurduğu ve bahar mevsiminde bir saatte yaz mevsiminin örneğini ve yazın da
bir saatte kış fırtınasını yarattığı gibi', bu olayı da hemen gerçekleştirmeye
Kadir'dir. Bediüzzaman, Allah'ın bu vaadinin hak olduğunu ve vaadini mutlaka
gerçekleştireceğini ifade etmiştir.
Hz. Mehdi (as) Allah'ın izniyle İslam dünyasının karşı
karşıya kaldığı zulüm ve zorluklara son vermekle görevli kişi olacak ve
çalışmalarıyla tüm dünya çapında etkili olacaktır.
Ancak böyle açık ve aleni olarak görülecek bir durum
ne Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde ne de şu ana kadar gerçekleşmemiştir.
Bediüzzaman'ın döneminde İslam alemi üzerinde bu zulüm devam etmekteydi;
komünizm dahi henüz yıkılmamış durumdaydı. Müslümanlara yapılan zulüm ise tüm
dünyanın gözleri önünde gerçekleşmekteydi. Çok
yakın tarihe kadar dünyanın birçok yerinde Müslümanların en temel haklarının
bile elinden alındığı, haksız yere öldürüldükleri bilinmektedir. Bosna'da,
Keşmir'de, Moro'da, Endonezya'da, Çeçenistan'da, Filistin'de, Doğu
Türkistan'da, Irak'ta, Afganistan'da ve daha pek çok bölgede Müslümanlar çok
zorluk ve sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardır. Birçoğunda da bu sıkıntılar
halen devam etmektedir.
Dolayısıyla Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde zulüm ve
esaretin ortadan kaldırılması hiçbir şekilde söz konusu olmamıştır. Hatta
Bediüzzaman'ın bizzat kendisi de, bu şartlar nedeniyle hayatının
çok büyük bir bölümünü esaret altında geçirmiştir.
Bediüzzaman, İslam Dünyası'nın üzerindeki bu zulmü
kaldıracak kişinin ancak kendisinden sonra gelecek olan Hz. Mehdi (as)
olacağını belirtmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman, bu sözleriyle kendisinin 'Mehdi'
olmadığını ve bu görevi yerine getirecek olanın ancak Hz. Mehdi (as)
olduğunu açıkça ifade etmektedir.
41- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN 'BAŞKUMANDAN'VASFINA SAHİP OLACAĞINI
BELİRTMİŞ; ANCAK KENDİSİ BÖYLE BİR VASIF TAŞIMAMIŞTIR."
... "BÜYÜK MEHDİ"NİN DÖRT
EHEMMİYETLİ VAZİFESİNİN VE DAHA EVVEL GELİP GEÇEN KÜÇÜK MEHDİLER 'BÜYÜK
MEHDİ'NİN BİR KISIM VAZİFELERİNİ BİR CİHETTE (bir
açıdan) İCRA ETTİKLERİNİ (yerine getirdiklerini) ve
ŞERİAT-I MUHAMMEDİYE'Yİ (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)'in yolunu, Kuran
ahlakını) VE HAKİKAT-İ FURKANİYEYİ (Kuran ahlakının
esaslarını, hakikatlerini) VE SÜNNETİ AHMEDİYEYİ (A.S.M.)(Peygamberimiz
(sav)'in sünnetini) İHYA İLE (yeniden canlandırma ile), İLAN
VE İCRA İLE (herkese duyurarak ve uygulayarak), BAŞKUMANDANLARI OLAN "BÜYÜK
MEHDİ"NİN KEMAL-İ ADALETİNİ (yüce adaletini) VE
HAKKANİYETİNİ (haktan ve doğruluktan ayrılmayışını, doğruluğunu) DÜNYAYA
GÖSTERMELERİ gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve
hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait
kuralların) muktezasıdır (gereğidir.) (Şualar, Beşinci Şua, On
Dokuzuncu Mesele, s. 456)
Bediüzzaman ahir zamanda gelecek olan 'Büyük Mehdi'yi
insanlara tanıtacak en önemli özelliklerinden bir diğerinin de, Hz.
Mehdi (as)'ın "BAŞKUMANDANLIK" sıfatını taşıması olacağına
belirtmiştir. Hz. Mehdi (as) bu vasfıyla tüm dünya Müslümanlarının manevi lideri
konumunda olacak ve yeryüzünde adalet, barış ve huzuru yerleşik kılacaktır.
Bilindiği gibi Bediüzzaman Said Nursi,
yaşadığı süre içerisinde dünya çapında tüm inananların 'Başkumandanı' olmuş
değildir. Yine bu vasıfla Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği görevleri de
hayata geçirmiş değildir.
Dolayısıyla Bediüzzaman'ın bu konudaki açıklamaları
da, yine kendisinin 'Mehdi' olmadığının, tüm dünyanın şahit olduğu bir
delilini oluşturmaktadır.
42- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN TÜM DÜNYAYA 'ADALET VE HAKKANİYET' GETİRECEĞİNİ'
VE 'TÜM İNSANLARIN HZ. MEHDİ (AS)'IN BU MÜKEMMEL ADALETİNE ŞAHİT
OLACAĞINI' BİLDİRMİŞTİR. ANCAK BU DURUM BEDİÜZZAMAN'IN DÖNEMİNDE
GERÇEKLEŞMEMİŞTİR."
... "BÜYÜK MEHDİ"NİN DÖRT
EHEMMİYETLİ VAZİFESİNİN VE DAHA EVVEL GELİP GEÇEN KÜÇÜK MEHDİLER "BÜYÜK
MEHDİ"NİN BİR KISIM VAZİFELERİNİ BİR CİHETTE (bir açıdan) İCRA ETTİKLERİNİ (yerine
getirdiklerini) VE ŞERİAT-I MUHAMMEDİYE'Yİ (A.S.M.) (Peygamberimiz
(sav)'in yolunu, Kuran ahlakını) VE HAKİKAT-İ FURKANİYEYİ (Kuran
ahlakının esaslarını, hakikatlerini) VE SÜNNETİ AHMEDİYEYİ (A.S.M.)(Peygamberimiz
(sav)'in sünnetini) İHYA İLE (yeniden canlandırma ile), İLAN
VE İCRA İLE (herkese duyurarak ve uygulayarak),BAŞKUMANDANLARI OLAN "BÜYÜK MEHDİ"NİN
KEMAL-İ ADALETİNİ (yüce adaletini) VE HAKKANİYETİNİ (haktan ve
doğruluktan ayrılmayışını, doğruluğunu) DÜNYAYA GÖSTERMELERİgayet
makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i
insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait kuralların)
muktezasıdır (gereğidir.) (Şualar, Beşinci Şua, On Dokuzuncu Mesele, s.
456)
Bediüzzaman bu sözünde Hz. Mehdi (as)'ın,
başkumandanlık görevini üstlenerek tüm dünyaya "adalet ve hakkaniyet"
getireceğini bildirmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın dünya çapında vesile
olacağı adaletin Allah'ın kesin bir vaadi olduğu Peygamberimiz (sav)'in çok
sayıdaki sahih ve tevatür derecesindeki hadislerinde bildirilmektedir.*
Hadislerde belirtilen, bu adalet ve huzur ortamı çok
geniş çaplı ve çok benzersiz olacaktır. Bediüzzaman da Hz. Mehdi (as)'ın "KEMAL-İ
ADALETİ" ve"HAKKANİYETİ" sözleriyle, 'Hz.
Mehdi (as)'ın adaletinin mükemmel vasıflarda olacağını' bildirmektedir.
Bediüzzaman "Başkumandanları olan 'Büyük
Mehdi'nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini DÜNYAYA GÖSTERMELERİ" sözleriyle
Hz. Mehdi (as)'ın yüce adaletinin, haktan ve doğruluktan ayrılmayışının
mükemmelliğine, aynı zamanda "BÜTÜN DÜNYANIN ŞAHİT OLACAĞINI" da
ifade etmektedir. Tüm insanlar, bu mübarek zatı görüp tanıyacaklar, Allah'ın
Yüce Adil isminin yeryüzündeki tecellilerini Hz. Mehdi (as)'da göreceklerdir. Hz.
Mehdi (as)'ın büyük fikri mücadelesi neticesinde, belki de tüm dünyada ilk kez
zulüm ve kargaşa tamamen son bulacak, dünya çapında barış, huzur ve adalet
yerleşik kılınacaktır. Bediüzzaman bu açıklamalarıyla, Allah'ın bu gelişmelerle
Hz. Mehdi (as)'ı insanlara tanıtacağını bildirmektedir.
Böyle bir adalet dünyada henüz mevcut değildir.
Bediüzzaman döneminde de böyle bir olay gerçekleşmemiştir. Hatta Bediüzzaman'ın
bizzat kendisi onyıllar boyunca pek çok haksızlığa maruz kalmış, haksız yere
eziyet görmüş, baskı altına alınmış, sürgün edilmiş, hapse atılmıştır. Kuran hakikatlerinin ve Peygamberimiz (sav)'in
sünnetinin gereği gibi yaşandığı dönem ise Allah'ın izniyle Hz. Mehdi (as) ile
birlikte başlayacaktır.
İşte Hz. Mehdi (as)'ın bu önemli vasfının da Bediüzzaman tarafından gerçekleştirilmemiş olması, Bediüzzaman'ın 'Mehdi' olmadığını kanıtlayan bir diğer önemli konudur.
İşte Hz. Mehdi (as)'ın bu önemli vasfının da Bediüzzaman tarafından gerçekleştirilmemiş olması, Bediüzzaman'ın 'Mehdi' olmadığını kanıtlayan bir diğer önemli konudur.
*(Peygamberimiz (sav)'in Hz. Mehdi (as)'ın adaleti ile
ilgili hadislerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.)
http://us2.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/11966/HZ._MEHDI,_GORULMEMIS_BIR_ADALET_ANLAYISINA_SAHIP_OLACAKTIR
http://us2.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/17219/HZ._MEHDI_(as)_DONEMINDE_ADALET
http://us2.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/11966/HZ._MEHDI,_GORULMEMIS_BIR_ADALET_ANLAYISINA_SAHIP_OLACAKTIR
http://us2.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/17219/HZ._MEHDI_(as)_DONEMINDE_ADALET
43- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
döneminde hadislerde işaret edildiği şekilde "'HADİSAT-I AZİME
GERÇEKLEŞMEMİŞ' VE MÜSLÜMANLAR ARASINDA 'BÜYÜK KUVVETTE BİR
HAMİYET-İ ALİYE FEVERAN ETMEMİŞTİR'".
... Böyle bir cemaat-ı azime (Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan gelen
büyük seyyidler cemaati) içindeki mukkades kuvveti tehyic edecek (harekete
geçirecek) ve uyandıracak HADİSAT-I AZİME (büyük olaylar) VÜCUDA GELİYOR (meydana
geliyor). Elbette O KUVVET-İ AZİMEDEKİ (büyük kuvvetteki) BİR HAMİYET-İ
ALİYE (yüce bir gayret) FEVERAN EDECEK (harekete geçecek)VE
HAZRETİ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARİK-I HAK (hak yola) VE HAKİKATE (gerçeğe) SEVK
EDECEK.(Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, s. 473)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde belirtildiğine
göre ahir zamanda insanları hayrete düşürecek çok büyük olaylar meydana
gelecek; Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkışından önce, dünya genelinde kargaşa,
anarşi ve terör artacak, açlık ve yokluk yaygınlaşacak, Müslümanlar büyük
sıkıntılar yaşayacaklardır. Müslümanlara yöneltilen haksızlıklar,
adaletsizlikler, zulüm ve baskılar çok şiddetli boyutlara ulaşacak, ancak
Müslümanlar yaşanan bu şiddeti durdurmayı başaramayacaklardır.
İşte böyle bir ortamda Allah, Hz. Mehdi (as)'ı vesile
ederek insanları içine düştükleri durumdan kurtarıp, onları kurtuluşa
yöneltecektir. Bediüzzaman da"HADİSAT-I AZİME" sözleriyle
bu gerçeği dile getirmiş, böyle büyük olayların meydana gelmesinin Hz. Mehdi
(as)'ın gelişini haber veren önemli bir alamet olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman, ahir zamanda Müslümanların 'hamiyet' yani
'koruma duygularını' harekete geçirecek ve 'gayretlerini artıracak' büyük
olaylar yaşanacağına dikkat çekmekte ve Hz. Mehdi (as)'ın Müslümanların
önderliğini üstlenerek, onlara çözüm yolunu göstererek kurtuluşa ulaştıracağını
açıklamaktadır.
Bediüzzaman "HAMİYET-İ ALİYE FEVERAN
EDECEK" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın
çıkışından önce 'dünyanın dört bir yanındaki tüm Müslümanların
hamiyet duygularının harekete geçeceği' çok zorlu bir ortam olacağına
dikkat çekmektedir.
Bediüzzaman'a göre bu zorlu ortam, Müslümanların
gayretini artıracak ve böylece Müslümanlar büyük bir manevi güç elde
edeceklerdir. Bu ortam günümüzde yani ahir zamanda meydana gelmektedir.
Dünyanın birçok yerinde Müslümanlara karşı oluşturulan zorlu ortamlar,
uygulanan şiddet ve baskılar, yapılan haksızlıklar ve adaletsiz uygulamalar
Müslümanlar arasında hamiyet duygusunu artırmakta ve bu da Müslümanları çözüm
yolları aramaya sevk etmektedir. Bediüzzaman da bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın
çıkışından önce gerçekleşecek olan bu durumu hatırlatmaktadır.
44- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN, 'MÜSLÜMANLARIN MANEVİ LİDERİ' VASFIYLA MÜSLÜMANLARI 'HAK
YOLA VE HAKİKATE SEVK EDECEĞİNİ' SÖYLEMİŞTİR. ANCAK 'TÜM
MÜSLÜMANLARIN HAK YOLA VE HAKİKATE SEVK EDİLMESİ' BEDİÜZZAMAN
TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLMEMİŞTİR.
... Böyle bir cemaat-ı azime (Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan gelen
büyük seyyidler cemaati) içindeki mukkades kuvveti tehyic edecek (harekete
geçirecek) ve uyandıracak HADİSAT-I AZİME (büyük olaylar) VÜCUDA
GELİYOR (meydana geliyor). Elbette O KUVVET-İ AZİMEDEKİ (büyük
kuvvetteki) BİR HAMİYET-İ ALİYE (yüce bir gayret) FEVERAN
EDECEK (harekete geçecek) VE HAZRETİ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARİK-I HAK (hak yola) VE
HAKİKATE (gerçeğe) SEVK EDECEK.(Mektubat, Yirmi
Dokuzuncu Mektup, s. 473)
Bediüzzaman bu sözüyle, Müslümanlarda oluşan İslam'ı
koruma gayretinin artması sonucunda, Hz. Mehdi (as)'ın (Müslümanların manevi
lideri vasfıyla) başa geçerek insanları "TARİK-I HAK VE
HAKİKATE" yani "HAK YOLA VE GERÇEĞE" yönelteceğini
bildirmiştir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın, hamiyet duygularının artmasıyla
birlik olup büyük bir manevi güç elde edecek olan Müslümanların manevi lideri
olacağını söylemektedir.
Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde, günümüzde olduğu gibi
Müslümanlara karşı böyle büyük bir zulüm yapılmamış; tüm dünya Müslümanları da
bu duruma karşılık hamiyet hisleriyle büyük bir manevi birlik oluşturmamış;
Bediüzzaman da bu Müslüman toplumunun başına geçerek, onların manevi liderleri
vasfıyla, Müslümanların zulümden kurtulmalarına vesile olmamıştır. Bu da
Bediüzzaman'ın 'Mehdi' olmadığının çok önemli bir başka delilidir.
İnşaAllah günümüzde yaşanan tüm bu olaylar Hz. Mehdi
(as)'ın çok kısa bir süre içinde ortaya çıkacağının ve Müslümanlara yapılan tüm
zulümlere adaletle son vereceğinin çok önemli bir işaretidir.
45- Bediüzzaman 'Mehdi' değildir, çünkü Bediüzzaman
"HZ. MEHDİ (AS)'IN, 'İSLAM DECCALİ OLAN SÜFYAN'IN ŞAHSI MANEVİSİ OLAN
MÜNAFIKLIK AKIMINI FİKREN ETKİSİZ HALE GETİRECEĞİNİ'SÖYLEMİŞTİR. ANCAK
BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR GELİŞMEYE VESİLE OLMAMIŞTIR."
Âhir Zaman'da, dinsizliğin iki cereyanı (akımı) kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında (inkarcı olduğu halde Müslüman gibi görünerek) Risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) (Peygamberimiz (sav)'in elçiliğini ve yolunu) inkâr edecek, Süfyan namında (adında) müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın (münafık karakterli kimselerin) başına geçecek, Şeriat-ı İslâmiyenin (İslam dininin) tahribine (yıkılmasına) çalışacaktır.Ona karşı, ÂL-İ BEYT-İ NEBEVÎNİN SİLSİLE-İ NURANÎSİNE(Peygamberimiz (sav)'in nurani soyuna) BAĞLANAN EHL-İ VELÂYET (velilerin) VE EHL-İ KEMÂLİN (kamil iman sahiplerinin) BAŞINA GEÇECEK, ÂL-İ BEYTTEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) MUHAMMED MEHDÎ İSMİNDE BİR ZÂT-I NURANÎ (nurlu bir şahıs), O SÜFYANIN ŞAHS-I MÂNEVÎSİ OLAN CEREYAN-I MÜNAFIKANEYİ (münafıklık akımını) ÖLDÜRÜP (fikren yok edip) DAĞITACAKTIR.(Mektubat, On Beşinci Mektup, s. 53)
Birisi: Nifak perdesi altında (inkarcı olduğu halde Müslüman gibi görünerek) Risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) (Peygamberimiz (sav)'in elçiliğini ve yolunu) inkâr edecek, Süfyan namında (adında) müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın (münafık karakterli kimselerin) başına geçecek, Şeriat-ı İslâmiyenin (İslam dininin) tahribine (yıkılmasına) çalışacaktır.Ona karşı, ÂL-İ BEYT-İ NEBEVÎNİN SİLSİLE-İ NURANÎSİNE(Peygamberimiz (sav)'in nurani soyuna) BAĞLANAN EHL-İ VELÂYET (velilerin) VE EHL-İ KEMÂLİN (kamil iman sahiplerinin) BAŞINA GEÇECEK, ÂL-İ BEYTTEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) MUHAMMED MEHDÎ İSMİNDE BİR ZÂT-I NURANÎ (nurlu bir şahıs), O SÜFYANIN ŞAHS-I MÂNEVÎSİ OLAN CEREYAN-I MÜNAFIKANEYİ (münafıklık akımını) ÖLDÜRÜP (fikren yok edip) DAĞITACAKTIR.(Mektubat, On Beşinci Mektup, s. 53)
Bediüzzaman burada kullandığı, "O
SÜFYANIN ŞAHSI MANEVİSİ OLAN CEREYAN-I MÜNAFIKANEYİ DAĞITACAKTIR" sözleriyle
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, ahir zamanda inkarcı felsefelerin
yayılması için çaba harcayacak bir şahıs olduğu bildirilen 'Süfyan'dan
bahsetmektedir. Bediüzzaman, 'Süfyan'ın özellikleri ve yürüteceği olumsuz
faaliyetler hakkında çeşitli bilgiler vermiş ve Süfyan'ın fitnesinin, Hz. Mehdi
(as)'ın fikri mücadelesi ile ortadan kaldırılacağını belirtmiştir.
Ahir zaman şahıslarından olan Süfyan'ın inkara dayalı
fikir sistemi ve onu destekleyen münafıkane ruh haline sahip olan inkarcılar,
hak dine ve samimi Müslümanlara karşı inkarı yaygınlaştırmak için bir mücadele
yürüteceklerdir. Hz. Mehdi (as) Allah'ı inkar üzerine kurulmuş (Allah'ı tenzih
ederiz) bütün felsefe ve teorileri tam anlamıyla susturacak; inkarcıların bu
çabalarını fikri mücadelesiyle kesin olarak etkisiz hale getirecektir.
Süfyan'ın İslam aleminde yaptığı manevi tahribatı temizleyecek, İslam ahlakının
yeniden canlandırılmasını ve dünya çapında yayılmasını sağlayacaktır. Kuran
ahlakını ve iman esaslarını ilmi bir şekilde insanlara açıklayacak, müminlerin
imanlarının güçlenmesine vesile olacaktır.
Bediüzzaman döneminde ve Bediüzzaman'ın önderliğinde
böyle bir başarı elde edilmemiş, İslam'a ve Müslümanlara karşı yürütülen fikri
mücadele dünya çapında etkisiz hale getirilmemiş; Süfyan cereyanının tahribatı
önlenerek, İslam dini dünya çapında yeniden canlandırılıp yerleşik
kılınmamıştır.
Dolayısıyla Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu
özelliğini vurgulayarak, kendisinin 'Beklenen Ahir Zaman Mehdisi'
olmadığını da ortaya koymaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder