25 Haziran 2014 Çarşamba

Emirdağ Lahikası kitabından alıntılar
Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi,
HZ. MEHDİ (AS) AL-İ RESUL'ÜN (Peygamberimiz (sav)'in
soyundan gelen Hz. Mehdi (as)'ın) TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ (mukaddes, kutsal) CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVİSİNİN49

ÜÇ VAZİFESİ51 var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelenlerin) yapacağını rahmet-i İlahiyeden (Allah'ın rahmetinden) bekliyoruz. Ve ONUN50 ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK.51
(Emirdağ Lahikası, s. 259)
Bediüzzaman, bu sözünde Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda muhakkak geleceğini ve Hz. Mehdi (as) ile mukaddes cemaatinin birlikte yerine getirecekleri üç büyük vazife olacağını açıklamaktadır: 
49) HZ. MEHDİ (AS) AL-İ RESUL'ÜN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN GELEN HZ. MEHDİ (AS)'IN TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ (MUKADDES, KUTSAL) CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVİSİNİN:
Bediüzzaman bu sözünde Hz. Mehdi (as) ile ilgili önemli birkaç konuyu birden açıklamıştır. Bediüzzaman öncelikle "Hz. Mehdi (as) AL-İ RESUL'ÜN TEMSİL ETTİĞİ" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelecek bir şahıs olduğunu hatırlatmıştır. Bir şahs-ı manevinin herhangi bir soydan gelmesi kuşkusuz ki mümkün değildir. Ancak bir insanın bir başkasının soyundan gelebilmesi söz konusu olabilir. Bediüzzaman da burada bu gerçeği vurgulamış, Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir kişilik olmadığını, "BİR ŞAHIS" olduğunu açıkça ifade etmiştir.
Bediüzzaman bu sözünde ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın ve cemaatinin iki ayrı kavram olduğunu hatırlatarak, Hz. Mehdi (as)'ın bir "şahs-ı manevi" olduğu iddiasının geçersizliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Bediüzzaman "Hz. Mehdi (as) AL-İ RESUL'ÜN TEMSİL ETTİĞİ kudsi cemaatin şahs-ı manevisi" sözleriyle "Hz. Mehdi (as)'ın bir cemaati" olacağını ve "bu cemaatin başında da onu temsil eden Hz. Mehdi (as)'ın bizzat bulunacağını" ifade etmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın bir cemaatinin olabilmesi için, öncelikle Hz. Mehdi (as)'ın bir şahıs olarak var olması gerekmektedir. Çünkü bir şahs-ı manevinin kendine ait bir cemaatinin olabilmesi elbette ki söz konusu değildir. Bediüzzaman da bu sözünde bu gerçeği dile getirmiştir. Bediüzzaman'ın belirttiği bu durumu birkaç soru sorarak da anlayabiliriz:
1- Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) Al-i Resul'ün neyi temsil ettiğini bildirmiştir?
Kudsi cemaatinin şahs-ı manevisini.
2- Bediüzzaman kudsi cemaatin şahs-ı manevisini kimin temsil ettiğini bildirmiştir?
Hz. Mehdi (as)'ın.
Bu soruların cevapları Hz. Mehdi (as) ve onun mukaddes cemaatinin birbirinden ayrı kavramlar olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Bediüzzaman ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın yanında bulunan mümin topluluğunun mukaddes bir cemaat olduğunu, bu cemaatin önderliğini yapan Hz. Mehdi (as)'ın de Hz. Peygamber (sav) soyundan gelen mukaddes biri olacağını belirtmiştir. Nitekim Bediüzzaman bu sözünün son cümlesinde "ONUN ÜÇ GÖREVİ OLACAK" cümlesiyle bu konuya açıklık getirmekte, bu üç görevi, yanındaki kutsal toplulukla birlikte, Hz. Mehdi (as)'ın de bizzat başlarında bulunarak yerine getireceğini ifade etmektedir.
Nitekim Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın manevi birer şahıs, ruh ya da mana gibi görünmez birer güç olarak tanımlanması, Kuran ayetlerinde bildirilen Allah'ın adetullahı (Allah'ın kanunu) ile tamamen çelişmektedir. Tarih boyunca hiçbir elçi veya peygamber, bir şahs-ı manevi olarak gelmemiştir. Kuran'da çeşitli toplumlara gönderilen elçiler, nebiler ve resullerin hayatları, mücadeleleri ve tebliğleri hakkında pek çok bilgi verilmiştir. Yaşamlarının sonuna kadar gönderildikleri kavimleri hak dine davet etmiş, onları Allah'ın azabına karşı uyarıp korkutmuş ve iman edenleri cennetle müjdelemişlerdir. Yaşadıkları toplumlardaki inkarcıların baskılarına, kurdukları tuzaklara ve hak dine yönelik mücadelelerine sabır ve tevekkülle karşı koymuş, onları Allah'ın razı olacağı ahlakı yaşamaya çağırmışlardır. Tüm bu bilgiler bize, tarih boyunca hiçbir elçi, nebi veya resulün manevi bir şahıs olarak gönderilmediğini, tüm elçilerin birer fert olarak geldiklerini göstermektedir.
Yüzyıllardır süregelen bu adetullah (Allah'ın kanunu), tüm İslam tarihinde olduğu gibi ahir zamanda gelecek olan Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) için de söz konusudur. Ancak elbette ki tüm peygamber ve elçilerin olduğu gibi Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın de kendilerinden ayrı olarak şahs-ı manevileri de olacaktır. Kuran'da, gönderilmiş olan tüm peygamber ve elçilerin çevresinde, onlara inanan ve onların gösterdikleri hak yolu izleyen birer topluluk olduğu haber verilmiştir. Elçilere iman eden bu kimseler ve onların elçileriyle birlikte yapmış oldukları faaliyetlerin tümü, bu elçilerin şahs-ı manevilerini oluşturur. Kuran'da peygamberlerin hayatlarını anlatan kıssalarda bu durum açıkça görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz (sav)'in ashabı, onun şahs-ı manevisini oluşturmuştur. Fakat bu, Peygamber Efendimiz (sav)'in varlığı şartı ile oluşmuştur. Bu durum ahir zamanda da değişmeyecek, Bediüzzaman'ın da dile getirdiği gibi, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) beraberlerindeki mümin topluluklarının başında bizzat birer hidayet önderi olarak bulunacaklardır.
50) ONUN:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken, "ONUN" zamirini kullanarak, bir kez daha Hz. Mehdi (as)'ın "BİR ŞAHIS" olduğunu belirtmektedir. Bu aynı zamanda da Bediüzzaman'ın kitabın başından bu yana yer verilen Hz. Mehdi (as) ile ilgili sözlerinde "2. KEZ" kullandığı "O" kelimesidir. Bediüzzaman'ın bu tekrarları, Hz. Mehdi (as)'ın "BİR ŞAHIS" olduğu konusundaki kesin kanaatini açıkça ortaya koymaktadır.
Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi, Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevi olacaktır. Hz. Mehdi (as) bu görevlerini yerine getirirken, etrafında bir de kendisine destek olan mübarek bir topluluk bulunacaktır. Bu büyük görevler "Hz. Mehdi (as) ve onun kutsal cemaatinin" birarada gerçekleştireceği görevlerdir. Ancak  Bediüzzaman'ın "ONUN üç görevi olacak" sözleriyle açıkça vurguladığı gibi, Hz. Mehdi (as) bu topluluğun başında bizzat bulunarak bu görevleri yerine getirecektir.
51) ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın "bir veya iki görevi değil, tam olarak ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAĞINI" bildirmektedir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın temsil ettiği cemaatiyle birlikte bu üç görevin üçünü birden yerine getireceğinden bahsetmiştir. Bediüzzaman bunun, Hz. Mehdi (as)'yi kendisinden önce gelen müceddidlerden ayıran ve tanıtan en önemli alametlerinden olduğunu bildirmiştir.
Bu üç büyük sorumluluk diğer İslam alimlerinin dönemlerinde tam olarak yerine getirilmiş değildir. Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi (as)'dan önce gelen müceddidlerin, onun üç vazifesinden yalnızca birisini yerine getirdiklerini söylemiştir. Ancak ahir zamanda gelecek Hz. Mehdi (as)'ın her üç görevi de birarada yapacağını ve bu özelliği nedeniyle de ahir zamanın "Büyük Mehdisi" ünvanını alacağını belirtmiştir.
Birincisi: FEN VE FELSEFENİN tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU, (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığı) beşer içine intişar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla), herşeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ  (materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA52 imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek(iman edenleri sapkınlıktan korumak)... (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevinden birincisini açıklamaktadır. Buna göre Hz. Mehdi (as)'ın birinci görevi, "materyalist ve ateist felsefeleri tamamen susturacak bir şekilde insanların imanlarını kazanmasına vesile olmak"tır:
52) FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (MATERYALİZM, DARWINİZM VE ATEİZM GİBİ ALLAH'I İNKÂR EDEN AKIMLARI) TAM SUSTURACAK TARZDA:
1-FEN VE FELSEFE:
Bediüzzaman bu sözlerinde, fen ve felsefenin etkisiyle materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah'ı inkar eden dinsiz akımların insanlar arasında yayıldığına dikkat çekmiştir. Bediüzzaman bu akımların etkisiz hale getirilerek tam olarak susturulmasının ve insanların imanının kurtarılmasının Hz. Mehdi (as)'ın birinci görevi olduğunu belirtmiştir.
Bediüzzaman burada Hz. Mehdi (as)'ın birinci göreviyle ilgili olarak "fen ve felsefe"nin etkisine özellikle dikkat çekmektedir. Bilim ve felsefe, iman şuuruyla yaklaşan insanların bakış açısıyla ilerlediğinde, büyük atılımlara, Allah'ın varlığının ve sıfatlarının daha iyi anlaşılmasına vesile olur. Bilimin, materyalizm savunucuları tarafından insanlar üzerinde oluşturulan yanlış yönlendirmelerini, Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi Hz. Mehdi (as) ortadan kaldıracaktır. Ahir zamanda teknolojinin hızla ilerlemesiyle birçok bilim dalında gelişmeler olacaktır. Allah'ın varlığının delilleri, yeryüzündeki iman hakikatleri bilimsel delilleriyle açıkça ortaya çıkacaktır. Hz. Mehdi (as) bu gerçekleri insanlara en etkili yöntemlerle ulaştıracak ve bu konuda dünya çapında bir sonuç elde edecektir. Mesih deccalin ahir zaman fitnesi, ancak böyle güçlü yöntemlerle kırılacaktır.
2-MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU (MATERYALİZM, DARWINİZM VE ATEİZM HASTALIĞI):
Materyalizm ve ateizm, insanlığa büyük felaketler getiren sapkın akımlardır. Darwinizm, materyalizm ve ateizme fikri dayanak oluşturur. Darwinizm'in iddiası, kainatın ve canlılığın kör tesadüfler sonucunda kendi kendine yaşamı var ettiğidir. Son 150 yılın en büyük aldatmacası olan bu akımın fikren tam anlamıyla susturulması günümüze kadar mümkün olmamıştır. Darwinizm, modern bilimin son bulguları ve ilerleyen teknoloji vesilesiyle Hz. Mehdi (as) döneminde tamamen ortadan kalkacaktır. İnsanlık tarihinin gördüğü bu en şiddetli fitnenin fikren susturulması Hz. Mehdi (as) zamanında gerçekleştirilecektir.
Bediüzzaman bu sözlerinde Hz. Mehdi (as)'ın, "FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ TAM SUSTURACAK TARZDA" bir çalışma yürüterek insanların imanlarının kurtulmasına vesile olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman, ahir zamanda ateist felsefelerin bir tehlike oluşturacağını bildirmiş, özellikle Darwinist, materyalist felsefelerin ateizmle güç bulacaklarını ve Allah'ın varlığını inkar edecek tehlikeli bir çizgiye geleceklerini ifade etmiştir. Bu nedenle Hz. Mehdi (as)'ın birinci vazifesinin, maddecilik fikri, yani Allah'ı inkar üzerine kurulmuş materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerle mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar üzerindeki etkisini tam anlamıyla kaldırmak olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman'ın burada kullandığı "TAM SUSTURACAK TARZDA" ifadesi son derece önemlidir. Bilindiği gibi materyalizmin hem Türkiye'de hem de dünyada kuvvet bulması Bediüzzaman zamanında devam ettiği gibi, vefatından yani 1960 yıllarından sonra da günümüze kadar devam etmiştir. Televizyon ve radyo kanallarının gelişmesiyle, yazılı basının da desteğiyle etkileri giderek artmıştır. Yani Bediüzzaman'ın vefatından sonra da materyalizm propagandası artarak 21. yy'a kadar gelmiştir
Dolayısıyla kendisinin de ifade ettiği gibi, Bediüzzaman'ın döneminde bu konuda tam bir sonuç elde edilememiştir. Bediüzzaman bu sözünde kullandığı "TAM SUSTURACAK TARZDA" ifadesiyle bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Materyalizm, ateizm ve Darwinizm'in çöküşüyle birlikte insanların imanını kurtarma görevi dünya çapında Hz. Mehdi (as)'a verilmiştir. Bediüzzaman'ın bizzat başladığı, ancak bütünüyle sona ermeyen bu akımla fikri mücadele, Hz. Mehdi (as) ile devam edecek ve sonuca ulaştırılacaktır.
Bediüzzaman da "TAM SUSTURACAK" ifadesiyle, ancak Hz. Mehdi (as)'ın bu mücadelede "tam bir üstünlük sağlayacağına" işaret etmektedir.
İkinci vazifesi:
HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.) ÜNVANI İLE (Peygamberimiz (sav)'in halifesi ünvanı ile)53 ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam ahlakının esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır)54 ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp)55 beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve  gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR56lazımdır.
(Emirdağ Lahikası, s. 259)
Bediüzzaman'ın açıklamalarına göre Hz. Mehdi (as), halihazırda çeşitli gruplar halinde dağınık olarak bulunan Müslümanları birleştirecek, İslam ahlak ve faziletini, Peygamberimiz (sav)'in gerçek sünnetlerini canlandıracaktır. İslam aleminin birliğini oluşturacak, bu vesileyle insanlığı maddi ve manevi tehlikelerden kurtaracak ve insanların Allah'ın gazabından sakınmalarına vesile olacaktır:
53) HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.) ÜNVANI İLE (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN HALİFESİ ÜNVANI İLE):
Bediüzzaman, "HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE ÜNVANI İLE" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın İslam dünyasının önderi olacağını belirtmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın, "İSLAM TOPLUMUNUN (MANEVİ)LİDERİ VASFIYLA İslamiyet'i yeniden canlandırması, milyonları bulan bir topluluğun maddi ve manevi gücüyle hareket ederek tüm yeryüzünde İslam birliğini sağlaması" özellikleri, ne Bediüzzaman ne de ondan önceki müceddidlerin döneminde gerçekleşmemiş olaylardır. Bediüzzaman Said Nursi, yaşadığı dönem boyunca İslam dünyası ve Müslümanlar adına eşsiz hizmetlerde bulunmuş, pek çok insanın doğru yolu bulmasına, Allah'a yakınlaşmasına ve imanda derinleşmesine vesile olmuştur. Ardında halen Müslümanlar için önemli bir hidayet rehberi olan hikmet dolu eserler bırakmış, üstün ilim ve ferasetiyle tüm Müslümanlara ışık tutmuştur. Büyük mütefekkir Bediüzzaman, şüphesiz 13. asrın müceddididir. Ancak kendisinin de Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda açıkladığı gibi, "TÜM MÜSLÜMANLARIN LİDERİ" vasfını taşıması söz konusu olmamıştır. Allah'ın izniyle tüm İslam alemi için büyük müjdeler içeren bu olaylar, ahir zamanda Hz. Mehdi (as) vesilesiyle yaşanacak ve bu ünvanı da Hz. Mehdi (as) taşıyacaktır. Bediüzzaman, bu konuyu tüm bu delilleriyle birlikte anlatarak, kendisinin ahir zaman Mehdisi olmadığını açık bir şekilde ifade etmiştir.
Bugün dünyada 1 milyarın üzerinde Müslüman yaşamaktadır. Dünya tarihinde ilk defa Müslümanlar sayıca bu kadar çokturlar. Bu büyüklükte bir kitleye önderlik tarihte kimseye nasip olmamıştır. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu şerefli vasfı Allah'ın izniyle ahir zamanın "Büyük Mehdisi" taşıyacaktır.
54) ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İSLAM AHLAKININ ESASLARINI) İHYA ETMEKTİR (YENİDEN CANLANDIRMAKTIR):
Bediüzzaman "ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ İHYA ETMEKTİR" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın ikinci vazifesinin İslam ahlakının esaslarını yeniden canlandırmak olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman'ın burada kullandığı "İHYA ETMEK" kelimesi son derece önemlidir. Bu kelime "yeniden hayata kavuşturmak" anlamındadır. Hz. Mehdi (as) İslam ahlakının dünya çapında yaşanmasına vesile olacaktır. Bediüzzaman bu konunun tohumlarını atmıştır, ancak kendisinin de belirttiği gibi "yeniden hayata kavuşturma şeklinde bir canlanma", tam anlamıyla Hz. Mehdi (as) vesilesiyle yerine getirilecektir.
55) ALEM-İ İSLAM'IN VAHDETİNİ (İSLAM ALEMİNİN BİRLİĞİNİ) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (DAYANAK NOKTASI YAPIP):
Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın, daha önce hiçbir müceddid tarafından yerine getirilmemiş olan görevlerinden birinin "İSLAM BİRLİĞİNİN SAĞLANMASI" olduğunu bildirmektedir. Bilindiği gibi bu birliktelik, dünya Müslümanlarının bir çatı altında yaşadıkları son devlet olan Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından ortadan kalkmıştı. Hz. Mehdi (as) bu birliğin tekrar kurulmasına vesile olacak, milyonlarca Müslümanı biraraya getirecektir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın, bu birliği dayanak noktası edinerek insanlığı maddi ve manevi tehlikelerden koruyacağını ve Allah'ın gazabından sakınmalarına vesile olacağını bildirmiştir. Bediüzzaman'ın da vurguladığı gibi, İslam birliğinin sağlanması ve bu birliğin liderliği ünvanının taşınması Bediüzzaman'ın döneminde, ondan önceki müceddidlerin tarihinde ve günümüzde de henüz gerçekleşmiş olaylar değildir. Bediüzzaman da bu gerçeği vurgulamış, bu olayların Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasında en önemli alametlerden biri olacağını hatırlatmıştır. Hz. Mehdi (as) geldiğinde Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, vesile olacağı bu olaylarla Allah onu tüm insanlara tanıtacaktır.
56)  MİLYONLARLA EFRADI (FERTLERİ) BULUNAN ORDULAR:
Bediüzzaman "MİLYONLARLA EFRADI (FERTLERİ) BULUNAN ORDULAR" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın bu birlikteliği sağlamasında, ona yardım edecek çok geniş bir kitlenin var olacağından söz etmektedir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın hizmetinde, Allah'ın varlığı ve birliği konusunu, iman hakikatlerini tüm insanlığa anlatacak, geniş kapsamlı bir iman hizmeti yürütecek olan ilim ve iman toplulukları olacağını bildirmiştir.
Bediüzzaman, eserlerinde yer verdiği diğer sözlerinde kendisinin de bu ilim ordusunun, onlara önceden hazırlık yapan bir neferi yani askeri olduğunu anlatmaktadır. Yaşadığı dönemde, Bediüzzaman'ın hizmetinde böyle geniş bir kitlenin desteği ve yardımı söz konusu olmamıştır. Bediüzzaman'ın da sözlerinde pek çok kez ifade ettiği gibi, sınırlı bir topluluk olan Nur talebeleri çok kısıtlı imkanlar içerisinde ve çok büyük fedakarlıklarla büyük bir iman hizmeti vermişlerdir. Bediüzzaman böyle büyük bir kitlenin desteğinin, ancak ahir zamanda söz konusu olacağını ve bunun da Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği bu büyük göreve nasip olacağını bildirmektedir.
Üçüncü vazifesi:

... O ZAT57BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA58 ve İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İslam birliğinin yardımlaşmasıyla)59 ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin)60 ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla)61O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.62
(Emirdağ Lahikası, s. 260)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevini açıklamıştır. Buna göre, Hz. Mehdi (as) Kuran ahlakının göz ardı edildiği bir dönemde, insanların yeniden din ahlakına yönelmesine vesile olacak, İslam birliğini kuracak ve bu büyük görevleri yerine getirirken kendisine destekçi olan pek çok salih insan bulunacaktır.
57) O ZAT:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) için Risale-i Nur'un birçok yerinde olduğu gibi, bu sözlerinde de Hz. Mehdi (as) için "O ZAT" ifadesini kullanmıştır. Bediüzzaman, hem "O" kelimesiyle hem de "ZAT" ifadesiyle Hz. Mehdi (as)'ın bir topluluk veya manevi bir kişi değil, bir "ŞAHIS" olduğunu açıkça belirtmiştir.
Bu aynı zamanda da, Bediüzzaman'ın kitabın başından bu yana yer verilen Hz. Mehdi (as) ile ilgili sözlerinde "3. KEZ" kullandığı "O" kelimesidir. Aynı şekilde buradaki "ZAT" kelimesi de Bediüzzaman'ın bu sözlerinde "2. KEZ" kullanılmaktadır. Yüksek ilim ve hikmet sahibi Bediüzzaman hiç kuşkusuz ki bu vurguları da belirli bir hikmetle yapmakta ve tüm Müslümanları Hz. Mehdi (as)'ın "BİR ŞAHIS" olduğu konusunda en doğru şekilde bilgilendirmektedir.
58) BÜTÜN EHL-İ İMANIN (İMAN EDENLERİN) MANEVİ YARDIMLARIYLA:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevini çok önemli ve geniş kitlelerin desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir. Bediüzzaman "BÜTÜN EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA" sözleriyle, "TÜM MÜSLÜMANLARIN" ittifak halinde oluşturacakları birliğin Hz. Mehdi (as)'ın bu görevdeki yardımcıları olacağını bildirmiştir. 
Hz. Mehdi (as) ve yardımcıları güçlerini Allah sevgisinden, iman coşkusundan alan cesur insanlar olacaktır. İmanlarının nuru tüm dünyanın aydınlanmasına vesile olacaktır. Tüm Müslümanların dahil olacağı böyle geniş çapta bir ittifakın desteği, Bediüzzaman'ın döneminde gerçekleşmiş değildir. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu geniş kitlenin manevi yardımları, ancak ahir zamanda Hz. Mehdi (as) ile birlikte oluşacak ve onun üçüncü görevinin gerçekleştirilmesinde büyük bir rol oynayacaktır.
59) İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE (İSLAM BİRLİĞİNİN YARDIMLAŞMASIYLA):
Bediüzzaman "İTTİHAD-I İSLAM'IN MUAVENETİYLE" sözleriyle, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevini aynı zamanda "İSLAM BİRLİĞİNİN YARDIMLAŞMASIYLA" yerine getireceğini de bildirmiştir. Böyle bir birlik Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde henüz oluşmamış, dolayısıyla da büyük bir ittifakın yardımı da söz konusu olmamıştır. Bediüzzaman İslam birliğinin bu yardımlaşmasının Hz. Mehdi (as) döneminde gerçekleşeceğini ve onun üçüncü görevinde büyük bir destek sağlayacağını belirtmiştir.
60) BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (ALİMLERİN VE VELİLERİN)... İLTİHAKLARIYLA (KATILIMLARIYLA):
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu üçüncü görevindeki diğer bir desteğin de "BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN KATILIMLARIYLA" gerçekleşeceğini bildirmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın gelişi 1400 senedir tüm İslam alimleri ve iman sahipleri tarafından büyük bir heyecanla beklenmektedir. Kuşkusuz ki bütün alimlerin ve velilerin katılımının sağlanacağı böyle büyük bir destek, Hz. Mehdi (as)'ın ilmi mücadelesinde ve bu görevini yerine getirmesinde son derece önemli bir rol oynayacak ve büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Dikkat edilirse Bediüzzaman burada "BÜTÜN" kelimesini özellikle belirtmiş ve Hz. Mehdi (as)'yi "alimlerin tümünün birden"destekleyeceğini bildirmiştir. İslam alimlerinin böyle büyük bir ittifakla destek vermeleri Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman bu katılımın ancak Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği bu görev ile birlikte gerçekleşeceğini hatırlatmıştır.
61) A-Lİ BEYTİN NESLİNDEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (ÇOK SAYIDA) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (PEYGAMBER SOYUNDAN GELEN FEDAKAR KİMSELERİN KATILIMLARIYLA):
Bediüzzaman bu sözüyle, Hz. Mehdi (as)'ın Peygamber Efendimiz (sav)'in mübarek soyundan olacağına, ona destek verenler arasında da Ehl-i Beytten yani Peygamber soyundan gelen kimselerin bulunacağına dikkat çekmiştir. Bediüzzaman, tüm Müslümanlar, İslam alimleri ve evliyalar ile birlikte "milyonlarca seyyidin de Hz. Mehdi (as)'ın yanında yer alacağını ve bu kutlu zata destek vereceğini" bildirmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevindeki diğer yardımcılarında olduğu gibi, böyle bir destek de daha önce ne Bediüzzaman döneminde ne de ondan önceki müceddidlerin  devrinde gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman'ın açıkladığı gibi, "PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN GELEN MİLYONLARCA SEYYİDİN KATILIMI" ancak Hz. Mehdi (as) döneminde gerçekleşecektir.
62) O VAZİFE-İ UZMAYI (BÜYÜK GÖREVİ) YAPMAYA ÇALIŞIR:
Bediüzzaman "O VAZİFE-İ UZMAYI YAPMAYA ÇALIŞIR" sözleriyle "Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi değil, "BİR İNSAN OLARAK İŞ BAŞINDA OLACAĞINI" ifade etmiştir. Zira bir şahs-ı manevinin bir görevi "yapmaya çalışması" söz konusu değildir. Böyle bir çaba ancak bir insanın gerçekleştirebileceği bir fiildir. Bediüzzaman da bu gerçeği vurgulayarak Hz. Mehdi (as)'ın bir şahıs olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman sözlerinde ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği hizmeti "BÜYÜK GÖREV" olarak nitelendirmiştir. Bediüzzaman'ın bu ifadesine göre Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı hizmetler, kendisinden önceki dönemlerde gelen müceddidlerin görevlerinden farklı, "ÇOK BÜYÜK ÇAPLI" faaliyetlerdir. Hz. Mehdi (as) İslam ahlakını dünya çapında hakim kılacak, İslam dünyasını biraraya getirecek ve tüm Müslümanların manevi liderliğini üstlenecektir. Bediüzzaman'ın "VAZİFE-İ UZMA"sözleriyle ifade ettiği bu olaylar Hz. Mehdi (as)'ın tanınmasını sağlayacak en önemli alametlerinden olacaktır.
Gerçi HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ, BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ.63 Fakat HER BİRİ64ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE (açıdan) YAPMASI İTİBARIYLA (nedeniyle) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ UNVANINI ALMAMIŞLAR.65
(Emirdağ Lahikası, s. 260)
Bediüzzaman bu sözünde, Kuran ahlakını dünya üzerinde hakim kılmak amacıyla önceki asırlarda da bazı Müslüman şahısların geldiğini, ancak bunların hiçbirinin, ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı üç önemli görevi birarada yerine getiremediklerini ifade etmiştir:
63) HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ BİR NEVİ MEHDİ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ:
Bediüzzaman bu sözüyle birkaç önemli konuya açıklık kazandırmıştır. Bediüzzaman öncelikle Hz. Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak her yüz yıl başında bir müceddid (yenileyici) gönderileceğini bildirmiştir. Bediüzzaman Risalelerde Hz. Mehdi (as)'ın de Hicri 14. yy'ın başında geleceğini ve 14. ve 15. yy'lar arasındaki müceddid olacağını belirtmiştir.
Bediüzzaman burada ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını da açıklamıştır. Peygamberimiz (sav)'den bu yana 14. yy'a kadar gelen tüm müceddidler birer "ŞAHIS" olarak gelmişlerdir. 14. yy'da bu durum değişmeyecek, Hz. Mehdi (as) da bir şahıs olarak bizzat görev yapacaktır. Bediüzzaman"GELİYOR VE GELMİŞ" sözleriyle bu sürekliliği ifade etmiş, "GELİYOR" kelimesiyle bu adetullahın halen devam etmekte olduğunu belirtmiştir.
Bediüzzaman bu sözüyle ayrıca geçmiş dönemlerde gönderilmiş olan müceddidler ile Hz. Mehdi (as) arasındaki farkı açıklamış ve Hz. Mehdi (as)'ın hangi özelliğiyle bu müceddidlerden ayırt edilebileceğini bildirmiştir. Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi (as)'dan önce gelen müceddidlerin, onun üç vazifesinden birini yerine getirdiklerini ve bu açıdan "bir nevi Mehdi ve müceddid görevi üstlendiklerini" söylemiştir. Ancak Bediüzzaman, yukarıda bahsettiği üç vazifenin üçünü birden yerine getirecek olan kişinin yalnızca "BÜYÜK MEHDİ" olacağını ve bu özelliğiyle diğer müceddidlerden ayırt edileceğini  belirtmiştir. Nitekim Bediüzzaman'ın kullandığı "BİR NEVİ MEHDİ" ifadesi de bu durumu açıklamaktadır. Bediüzzaman geçmişte gelen ve Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevinden yalnızca bir tanesini yapan kimselerin gerçekte ahir zamanın beklenen Mehdisi olmadıklarını, bu kimseleri "bir nevi mehdi" olarak nitelendirerek ifade etmiştir.
64) HER BİRİ:
Bediüzzaman kullandığı "HER BİRİ" ifadesiyle Hz. Mehdi (as)'dan önce gelmiş olan müceddidlerin de Hz. Mehdi (as) gibi gerçek kişilikler olduklarına, şahs-ı manevi olmadıklarına dikkat çekmektedir. Bu açıklamada bahsi geçen önceki yüzyıllarda gönderilen müceddidlerin birer şahıs oldukları kabul görürken, Bediüzzaman'ın aynı açıklamalarında yine bir şahıs olacağını belirttiği "Büyük Mehdi"nin bir şahs-ı manevi olacağı düşüncesi elbette ki çelişkilidir. Bu düşünceye göre, ahir zaman Mehdisi'nden önce gelen tüm müceddidlerin de birer şahs-ı manevi olması gerekirdi. Ancak böyle bir şey söz konusu olmamıştır. Nitekim Bediüzzaman da sözlerinde bu gerçeği açıklamıştır. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, Peygamberimiz (sav)'in rivayetlerindeki özelliklere sahip olmasıyla tanınacak olan Büyük Mehdi ahir zamanda "BİR ŞAHIS" olarak ortaya çıkacak ve Allah'ın izniyle Bediüzzaman'ın belirttiği üç görevi birden yerine getirecektir.
65) ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE (AÇIDAN) YAPMASI İTİBARIYLA (NEDENİYLE) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ ÜNVANINI ALMAMIŞLAR:
Bediüzzaman sözlerinde, iki ayrı tür Mehdi olduğunu belirtmiştir. Bunlardan birincisini, "sabık (önceki) Mehdiler", diğerini ise ahir zamanda gelecek olan "BÜYÜK MEHDİ" olarak adlandırmıştır. Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı faaliyetleri saymış ve bunları ondan başka kimsenin yapamayacağını belirtmiştir. Bu yüzden, bu önemli görevlerin yerine getirilmesine vesile olan kişiye "BÜYÜK MEHDİ" demiştir. Bediüzzaman eserlerinde, kendisi de dahil olmak üzere önceki dönemlerde gelen, sabık Mehdiler olarak adlandırdığı müceddidlerin bu üç görevi yerine getiremedikleri için Büyük Mehdi olamayacaklarını anlatmıştır. Bediüzzaman eserlerinde ayrıca söz konusu kimselerin Büyük Mehdi ünvanını alamamalarının bir diğer sebebinin ise, bu kişilerin Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde belirttiği özelliklere uymamaları olduğunu bildirmiştir.
BEN, KENDİMİ SEYYİD (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) BİLEMİYORUM.66  Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI67 AL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR.68
(Emirdağ Lahikası, s. 247-250)
Hz. Mehdi (as)'ın hadislerde bildirilen en önemli özelliklerinden biri de, "SEYYİD" yani Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan olmasıdır:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah BENİM EHL-İ BEYTİMDEN (SOYUMDAN) BİR ZATI (Hz. Mehdi (as)'yi) gönderecek. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Bediüzzaman da bu sözünde, kendisinin Peygamberimiz (sav)'in soyundan olmadığını, Hz. Mehdi (as)'ın ise bu mübarek soydan olacağını belirtmiştir:
66) BEN KENDİMİ SEYYİD (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN) BİLEMİYORUM:
Bediüzzaman seyyid değildir ve seyyid olmamasının kendisinin Mehdi olmayacağının delillerinden biri olduğunu belirtmektedir. Kuşkusuz ki bir kişiye bir soru sorulmasının nedeni, ilgili konunun doğrusunu öğrenmektir. Bediüzzaman Said Nursi'ye de Mehdi olup olmadığının sorulmasının nedeni doğruları öğrenmektir. Bu soru karşısında "Hayır, ben Mehdi değilim" diyorsa ve bunun onlarca delilini öne sürüyorsa buna inanmak gerekir. Zira Bediüzzaman çok açık bir şekilde bu konuya cevap vermiş ve "ben seyyid değilim" demiştir.
Ayrıca Bediüzzaman eğer seyyid olmuş olsaydı, bunu gizlemesi için hiçbir sebep yoktu. Çünkü seyyid olmak, saklanması gereken bir özellik değildir. Tam aksine Peygamber Efendimiz (sav)'in neslinden olmak Müslümanlar için büyük bir şereftir. Dolayısıyla Bediüzzaman seyyid olsaydı, bunu hiçbir şekilde gizlemez ve açıkça ifade ederdi. Peygamberimiz (sav)'in soyundan olduğunu ifade etmekten büyük bir onur duyardı. Kendisine böyle bir soru sorulduğunda "Evet seyyidim, ama Mehdi değilim" derdi. Zira Bediüzzaman bizzat kendi eserlerinde Peygamberimiz (sav)'in  hadisini  hatırlatarak "seyyid olan bir kişinin seyyidliğini gizlemesinin Kuran ahlakına uygun olmadığını" belirtmiştir.
Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim diyenler, ikisi de günahkar ve duhul ve huruc (isyan) haram oldukları gibi... hadis ve Kuran'da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu'dur (yasaklanmıştır). (Muhakemat, s. 52)
Bediüzzaman'ın bu sözü çok açıktır. Peygamberimiz (sav)'in hadisinde bildirildiği gibi, İslam ahlakına göre, seyyid olan bir kişi hiçbir nedenle bunu gizleyemez, saklayamaz. Seyyid olmayan bir kişi de ben seyyidim diyemez. Bu durumda Bediüzzaman gibi değerli ve üstün ahlaklı bir şahsın, seyyidliğini gizlediği yaklaşımı son derece yakışıksız bir düşüncedir. Bunun yanı sıra her seyyid olan kişi, mutlaka Mehdi olacak diye bir durum da söz konusu değildir. Dünya üzerinde milyonlarca seyyid olan insan bulunmaktadır. Bir kişinin seyyid olması Mehdi olmasını gerektirmediği için, her insan bu gerçeği rahatlıkla dile getirebilir. Dahası Bediüzzaman "Benim bu konudaki tek eksikliğim seyyidliğim, eğer seyyid olsaydım Mehdi olurdum" da dememiştir. Tam aksine Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın tüm özelliklerini, yapacağı benzersiz faaliyetleri uzun uzun açıklamış ve bunların hiçbirinin kendi yaşadığı dönemde henüz gerçekleşmediğini belirtmiştir.
67) AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI:
Bediüzzaman "AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI" ifadesiyle Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını bir kez daha delillendirmiştir. Bediüzzaman açıkça "O BÜYÜK ŞAHIS" diyerek Hz. Mehdi (as)'ın şahs-ı manevi olmadığını, gerçek ve beklenen "BİR KİŞİ" olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman bu ifadesiyle ayrıca kitabın başından bu yana yer verilen Hz. Mehdi (as) ile ilgili sözlerinde "O" kelimesini "4. KEZ" kullanmaktadır. Aynı şekilde"ŞAHIS" kelimesi de Bediüzzaman'ın buradaki sözlerinde "3. KEZ" kullanılmıştır. Bediüzzaman'ın bu kelimeleri özenle seçtiği ve tekrarladığı çok açıktır. Bediüzzaman bu şekilde, Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olabileceği düşüncesini, hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde geçersiz kılmaktadır.
68) AL-İ BEYT'TEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN) OLACAKTIR:
Bediüzzaman "AL-İ BEYT'TEN OLACAKTIR" sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen seyyid bir kimse olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman eserlerinin çeşitli bölümlerinde Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğine dikkat çekerek, Hz. Mehdi (as)'ın manevi bir varlık olmadığını, belirli bir soydan gelecek olan "BİR ŞAHIS" olduğunu vurgulamıştır. Peygamberimiz (sav)'in de Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğini bildirdiği çok sayıda hadisi vardır. Bir şahs-ı manevinin peygamber soyundan gelmesi elbette ki söz konusu değildir. Ayrıca böyle bir düşünce hem Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle hem de Bediüzzaman'ın sözleriyle çok açık bir şekilde çelişmektedir. Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, Hz. Mehdi (as) "PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN SOYUNDAN GELEN BİR ŞAHIS" olacaktır.
RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ HAKLI OLARAK HZ. MEHDİ (AS) TELAKKİ EDİYORLAR (şahsi bir görüş olarak kabul ediyorlar).69  O şahs-ı manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin) tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili (temsilcisi) olan BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN,
BAZEN O İSMİ (Hz. Mehdi (as) ismini) ONA VERİYORLAR.70 Gerçi bu, BİR İLTİBAS (karıştırma)71 BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)...72

(Emirdağ Lahikası, s. 266)
Bediüzzaman Risale-i Nur'un şahs-ı manevisinin ve bu eserlerin yazarı olarak kendisinin de kimi zaman Hz. Mehdi (as) olabileceğinin düşünüldüğünü, ancak bunun bir karıştırma ve hata olduğunu belirtmiştir:
69) RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ HAKLI OLARAK Hz. Mehdi (as) TELAKKİ EDİYORLAR (ŞAHSİ BİR GÖRÜŞ OLARAK KABUL EDİYORLAR):
Bediüzzaman burada "HAKLI OLARAK" deyimini, Risale-i Nur cemaatinin Mehdi kabul edilmesini haklı bulduğunu vurgulamak için değil, böyle bir kabulün kolayca düşülebilecek ve mazur görülmesi gereken bir hata olduğunu vurgulamak için kullanmıştır. Konunun geliş ve gidişinden, bu mana kolayca anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman önceki satırlarda açıklanan sözlerinde de bu yanılgının Hz. Mehdi (as)'ın dünya çapında yerine getireceği iki büyük görevinin gözardı edilmesinden kaynaklandığını belirterek bunun "HAKLI BİR GÖRÜŞ OLMADIĞINI" açıklamıştır.
70)  BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN O İSMİ (Hz. Mehdi (as) İSMİNİ) ONA VERİYORLAR:
Bediüzzaman, Risaleleri kaleme alan kişi olarak, Risale-i Nurlar gibi kendisinin de Hz. Mehdi (as) olarak değerlendirildiğini, ancak bunun "BİR ZAN" olduğunu ifade etmiştir. "Zannetme" kelimesi gerçeklik değil, bir yanılgı ve aldanışın söz konusu olduğunu ifade eder. Bediüzzaman, talebelerinin sadece Hz. Mehdi (as)'ın önemli bir vazifesi olan iman hakikatlerini anlatma konusu yönünde bir değerlendirme yaptığını, ancak Hz. Mehdi (as)'ın diğer iki vazifesi olan "İslam birliğinin sağlanması, tüm İslam dünyasının manevi lideri olması ve İslam ahlakının dünyaya hakim kılınması"nın kendisinde görünmediği hususunu dikkate almadıklarını söylemiştir. Bundan dolayı da Risale-i Nur'a ve kendisine yapılan Mehdilik yakıştırmasının yalnızca bir "zan"dan ibaret olduğunu belirtmiştir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman "zannediyorlar" diyerek burada bir kez daha kendisini bu düşüncedeki insanlara dahil etmediğini ve onlarla aynı fikri paylaşmadığını ifade etmektedir.
71)  BU BİR İLTİBAS (KARIŞTIRMA):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi olarak kabul edilmesinin bir "İLTİBAS" olduğunu ifade etmiştir. "İltibas" kelimesinin anlamı "BİRBİRİNE BENZEYEN ŞEYLERİ ŞAŞIRIP BİRBİRİNE KARIŞTIRMAK"tır. (Yeni Lugat, sf. 267) Dolayısıyla burada, birbirine karıştırılan ancak aslında birbirinden farklı olan iki kavram vardır. Bediüzzaman Risale-i Nur ya da kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceğinin "zannedildiğini"; ancak gerçekte bunun "bir şaşırma ve bir karıştırma"olduğunu belirtmektedir.
Bediüzzaman bu karışıklığın, Risale-i Nur'un, Hz. Mehdi (as)'ın üç temel görevinden biri olan "imanı kurtarmak" vazifesini üstlenmiş olmasından kaynaklandığını açıklamıştır. Bediüzzaman'ın açıkladığı gibi, tarih boyunca gönderilmiş olan tüm müceddidler Hz. Mehdi (as)'ın görevlerinden bir tanesini yapmışlardır. Ancak Bediüzzaman da dahil olmak üzere "üç görev, hiçbir müceddid tarafından aynı anda yerine getirilmemiştir".
Dolayısıyla tarihte Mehdilik konusunda bunun gibi benzetmeler pek çok kişiye yapılmıştır. Ancak Bediüzzaman, "Hz. Mehdi (as)'ın, hepsini birarada ve dünya çapında gerçekleştireceği görevlerini" anlatarak, bu Mehdilik iddialarının hiçbirinin doğru olmadığını ve Hz. Mehdi (as)'ın ileride gelecek bir şahıs olduğunu açıklamıştır.
Risale-i Nur'a ve Bediüzzaman'a yapılan bu benzetmede de aynı durum söz konusudur. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) ile ilgili Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki ve İslam alimlerinin açıklamalarındaki izahlar ve özelliklerine dair verilen bilgiler dikkate alınmadığı için "bir şaşırma ve karıştırma" yapıldığını belirtmektedir.
72)  BİR SEHİVDİR (HATADIR, YANILMADIR):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi olarak kabul edilmesinin aynı zamanda bir "SEHİV" olduğunu söylemiştir. "SEHİV"in kelime anlamı "HATA, YANLIŞ, YANILMA"dır (Yeni Lugat, sf. 617). Bediüzzaman, kendisine ve Risale-i Nur'a Hz. Mehdi (as) isminin verilmesinin bir "karıştırma" olacağını belirtmekle yetinmemekte, cümlesinin devamında bunun bir "sehiv" yani "hata" olacağını da ayrıca vurgulamaktadır. Bu son derece açık bir ifadedir. Eğer Bediüzzaman kendisine ve Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine yapılan Mehdilik iddialarında herhangi bir doğruluk payı görseydi, kuşkusuz ki bunu bir "hata" olarak nitelendirmezdi. Açıkça bu iddiaların yerinde olduğunu ifade eden sözler kullanırdı. Bunun hata olduğunu belirtmiş olması, Bediüzzaman'ın bu konudaki kanaatini çok açık ve hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bediüzzaman Risale-i Nur'un ya da kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceği görüşünü kabul etmemektedir. 
BARLA LAHİKASI KİTABINDAN ALINTILAR
O73 İLERİDE GELECEK74 ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN75 bir  HİZMETKARI76 ve ONA77YER HAZIR EDECEK78 BİR DÜMDARI (yardımcı kuvveti)79 ve O80 BÜYÜK KUMANDANIN81 PİŞDAR BİR NEFERİ (önden giden bir askeri)82 olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, s. 162)
Bediüzzaman bu sözünde, kendisini Hz. Mehdi (as)'ın bir tür "öncüsü" olarak nitelendirmiş ve Hz. Mehdi (as)'ın "kendisinden sonra geleceğini" açıklamıştır:
73)  O:
Bediüzzaman cümlenin başında "O" zamirini kullanarak "BİR ŞAHSI" kastettiğini özellikle vurgulamaktadır. "O" zamirinin "TEK BİR KİŞİ"ye işaret ettiği açıktır. Bediüzzaman bir şahs-ı maneviden, gruptan ya da topluluktan bahsetmemekte, Hz. Mehdi (as)'ın mübarek şahsının gelişini müjdelemektedir.
Bediüzzaman bu söz ile birlikte, kitabın başından beri Hz. Mehdi (as) ile ilgili yer verilen sözlerinde "5. KEZ" "O" ifadesini kullanmıştır. Bediüzzaman'ın bu sözlerinin "5'inin birden tevafuk etmiş olması" söz konusu değildir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için bu ifadeyi son derece bilinçli bir şekilde kullanmakta ve bu yolla bu mübarek zatın bir şahs-ı manevi ya da bir topluluk olabileceği yönündeki tüm iddiaları geçersiz kılmaktadır.
74)  İLERİDE GELECEK:
Bediüzzaman bu ifadesinde Hz. Mehdi (as) için, "İLERİDE GELECEK" sözlerini kullanmıştır. Bediüzzaman "gelmiş" veya "geldi" gibi kendi dönemini ve öncesini kasteden ifadelere yer vermemiştir; "ileride gelecek" diyerek Hz. Mehdi (as)'ın kendi yaşadığı dönemden sonra geleceğini açıklamıştır."İLERİDE" kelimesinin gelecek bir zamanı ifade etttiği son derece açıktır ve Bediüzzaman'ın bu konudaki düşüncesini hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman bu kitapta yer alan sözlerinde, Hz. Mehdi (as) için pek çok kez "GELECEK" kelimesine yer vermiştir. Bu sözünde de"GELECEK" kelimesini "4. DEFA" kullanmaktadır. Bu kadar çok tekrarlamış olması, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'ın geçmiş dönemlerde ve kendi zamanında henüz gelmediği konusunda ne kadar kesin bir kanaati olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonraki bir zamanda geleceğini belirterek Müslümanları bu konuda en doğru şekilde bilgilendirmektedir.
75)  ACİB ŞAHSIN:
Bediüzzaman "ŞAHIS" kelimesini kullanmakta, belli bir kişiden bahsetmektedir. Bediüzzaman, kitabın başından itibaren sayılacak olursa, Hz. Mehdi (as) için "4. KEZ" "ŞAHIS" kelimesini kullanmaktadır. Bediüzzaman bu sözüyle bir topluluktan veya şahs-ı maneviden söz etmemektedir. Eğer Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın şahs-ı manevi olarak geleceğini düşünüyor olsaydı, -hayatı boyunca gerçekleri ifade etmekten asla kaçınmamış büyük bir alim olarak- bunu da açıkça ifade ederdi. Ancak Bediüzzaman, burada ve daha birçok ifadesinde olduğu gibi, Hz. Mehdi (as)'ın kutlu zatından bahsetmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda "BİR ŞAHIS" olarak geleceğini açıkça söylemekte ve bunu, aksi bir yönde tevil edilemeyecek kadar çok sayıda sözüyle defalarca teyit etmektedir.
Bediüzzaman burada ayrıca şahıs kelimesini nitelendirmek için tekil bir ifade kullanmıştır. Demek ki Bediüzzaman "TEK BİR ŞAHIS"tan bahsetmektedir, "iki veya üç şahıstan" değil. Bediüzzaman'ın bu sözleri, Hz. Mehdi (as)'ın bir grup ya da bir topluluk olabileceği düşüncesini tümüyle geçersiz kılmaktadır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman "bir şahıs" olduğunu ifade ettiği Hz. Mehdi (as)'ın önemli bir özelliğini de vurgulamıştır. Hz. Mehdi (as)'ın "ACİB BİR ŞAHIS"olduğunu ifade etmiştir. "Acib" kelimesi, "hayret veren, şaşırtıcı, benzeri görülmeyen" anlamındadır. Hadislerde Hz. Mehdi (as)'ın çok büyük bir fikri mücadelesi olacağı, yaptığı işlerin dünya çapında etki göstereceği bildirilmektedir. Bediüzzaman da, Hz. Mehdi (as)'dan "ACİB" ifadesiyle bahsetmekte, bu mübarek zatın daha önce "BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR KİŞİ" olacağına dikkat çekmektedir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi (as)'ın kullandığı yöntemlerin ve mücadele şeklinin alışılmışın dışında olacağı bildirilmiştir. Bu bilgilere göre, Hz. Mehdi (as) çok etkili yöntemler kullanacak, her konuda başarılı sonuçlar elde edecektir. Bu başarısına karşılık, kendisine çok yoğun saldırılar olmasına rağmen bunlardan hiç etkilenmeyecektir. Bediüzzaman da bu sözüyle Hz. Mehdi (as)'ın herkesin anlayamayacağı vehbi (çalışmakla kazanılmayıp Allah'ın lütfuyla olan) ilimlere de vakıf bir şahıs olacağını ifade etmiştir.  Bediüzzaman'ın bu sözünden anlaşıldığı üzere, Hz. Mehdi (as) döneminde hayret verici olaylar da yaşanacaktır. Hadislerde bildirildiğine ve İslam alimlerinin ifadelerine göre, olağanüstü doğa olayları, beklenmedik siyasi değişimler, teknolojinin hızla gelişmesi, dünya çapında tebliğ yapılması benzeri görülmemiş bir dönem olacağını anlatmaktadır. Hz. Mehdi (as) her an Allah'ın yakın takibine ve yardımına mazhar olacaktır. Bu nedenle, Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, iman gözüyle bakmayanların şaşıracağı, kolay kolay açıklayamayacağı harikalıkta başarılara vesile olacaktır.
76)  HİZMETKARI:
Bediüzzaman bu sözüyle kendi yaptığı çalışmaların, Hz. Mehdi (as)'a zemin hazırlayacağını ifade etmekte, kendisini bu mübarek zatın "HİZMETKARI"olarak nitelendirmektedir. Kuşkusuz ki bu son derece kesin bir açıklamadır. Eğer Bediüzzaman'ın, kendisinin Hz. Mehdi (as) olduğu yönünde bir kanaati olsaydı, kendisini "Hz. Mehdi (as)'ın hizmetkarı" olarak nitelendirmezdi. Çünkü "bir kişinin aynı anda hem Hz. Mehdi (as) hem de onun hizmetkarı olabilmesi" mümkün değildir. Dolayısıyla bu ifade açıkça ortaya koymaktadır ki Bediüzzaman burada çok açık bir şekilde Hz. Mehdi (as) olmadığını belirtmiştir.
77)  ONA:
Bediüzzaman burada da Hz. Mehdi (as) için "6. KEZ" "O" kelimesini kullanmaktadır. Bu, hem tekil bir ifadedir hem de bir kişilik zamiridir. Dolayısıyla Bediüzzaman böylece bir kez daha Hz. Mehdi (as)'ın şahs-ı manevi olarak değil, "BİR ŞAHIS" olarak geleceğini ve bunun "tek bir kişi" olacağını vurgulamaktadır. Bediüzzaman kendisinin çalışmalarıyla bir şahs-ı maneviye değil, kutlu bir zata ortam hazırladığını "ONA" ifadesiyle açıkça söylemektedir.
78)  YER HAZIR EDECEK:
Bediüzzaman burada "ONA YER HAZIR EDECEK" ifadesini kullanarak, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonra gelecek bir kimse olduğunu bir kez daha açıklamıştır. Bilindiği gibi "hazırlık" bir şeyin öncesinde yapılan bir eylemdir. Halihazırda mevcut olan, hazır bulunan bir şey için hazırlık yapılması söz konusu değildir. Bediüzzaman da burada kendisinin "Hz. Mehdi (as)'ın gelişinden önce böyle bir hazırlık içerisinde olduğunu" ifade etmektedir. Bu da Hz. Mehdi (as)'ın, Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde henüz ortaya çıkmamış olduğunu, bu dönemin bir "hazırlık devresi" olduğunu göstermektedir.
Hadislerde yer alan tariflere ve Bediüzzaman'ın açıklamalarına göre, ahir zaman mücadelesi çok kapsamlı bir fikri mücadele olacaktır. Bu fikri mücadelede Hz. Mehdi (as) döneminde yaşayan salih müminler görev aldığı gibi, kendisinden önce gelip ona yer hazırlayacak yardımcıları, dostları da olacaktır. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu gerçeğe işaret etmektedir. Büyük İslam alimi, kıymetli hizmetleri ile ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (as)'a ortam hazırladığını dile getirmektedir. Fikri mücadelesinin, hizmetlerinin, eserlerinin Hz. Mehdi (as)'ın çalışmalarına fayda sağlayacağını ve bunların Hz. Mehdi (as) tarafından kaynak olarak kullanılacağını ifade etmektedir. Bediüzzaman bu  açıklamalarıyla, kendisinin ahir zamanın beklenen Mehdi'si olmadığını bir kez daha bizzat kendi sözleriyle ifade etmektedir.
Bediüzzaman bu sözleriyle ayrıca kendi konumunu da çok açık bir şekilde tanımlamıştır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, bir insanın aynı anda hem "Hz. Mehdi (as) olması" hem de ona "yer hazır edecek bir kimse" olabilmesi  söz konusu değildir. Çünkü yer hazır edecek olan kişi, o kişiyle eş zamanlı olarak bu görevi yapmamaktadır. Onun görevi olayın öncesindedir; gelecek olan kişi yani Hz. Mehdi (as) ise bu yer hazır edildikten sonra yani ileriki bir zamanda görevine başlayacaktır.
79)  BİR DÜMDARI (YARDIMCI KUVVETİ):
"DÜMDAR" kelimesi "yardımcı kuvvet" anlamına gelmektedir. Bediüzzaman, bu sözüyle kendisini, asıl mücadeleyi yürüten zata imkan hazırlayan yardımcı kuvvetlere benzetmiştir. Bu şekilde kendisinden sonra gelecek olan ve yapacağı büyük fikri mücadele ile İslam ahlakının getirdiği tüm güzellikleri yeryüzüne hakim edecek olan Hz. Mehdi (as)'ın bir yardımcısı olduğunu ifade etmektedir.  Eğer Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi (as) olduğunu düşünseydi kuşkusuz ki burada kendisini "Hz. Mehdi (as)'ın yardımcısı" olarak tanımlamazdı. Çünkü "Hz. Mehdi (as)'ın ve yardımcısının", "birbirinden farklı, iki ayrı kişi" olduğu çok açıktır. Eğer Bediüzzaman "yardımcısıyım" diyorsa, bu onun Hz. Mehdi (as) olmadığını belirttiği çok açık bir ifadedir.
80) O:
Bediüzzaman burada Hz. Mehdi (as)'dan "7. DEFA" "O" zamirini kullanarak bahsetmekte ve onun "TEK BİR ŞAHIS" olduğunu vurgulamaktadır. Bediüzzaman'ın aynı ifadeyi defalarca ve ısrarla tekrarlamış olması, kuşkusuz ki bunun bir tevafuk olmadığını göstermektedir. Bediüzzaman son derece bilinçli ve kasıtlı bir şekilde "Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda  gelecek  TEK BİR KİŞİ"  olduğunu belirtmekte ve bunun dışında bir düşünceyi öne sürenler için konuya açıklık kazandırmaktadır.
81) BÜYÜK KUMANDANIN:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken "O BÜYÜK KUMANDAN" sözlerini kullanarak Hz. Mehdi (as)'ın "kumandanlık vasfına" da dikkat çekmektedir. Bir şahs-ı manevinin kumandanlık sıfatı taşımasının söz konusu olamayacağı çok açıktır. Bediüzzaman burada çok açık bir şekilde Hz. Mehdi (as)'ın bu görevi yerine getirecek "BİR ŞAHIS" olduğunu ifade etmektedir.
82) PİŞDAR BİR NEFERİ (ÖNDEN GİDEN BİR ASKERİ):
Bediüzzaman'ın burada kullandığı "PİŞDAR BİR NEFER" ifadesi, "ÖNDEN GİDEN ASKER" anlamını taşımaktadır. Bediüzzaman bu sözüyle kendisini önden giden öncü kuvvetlere benzetirken, Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden sonra geleceğini bir kez daha vurgulamıştır. Eğer Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi (as) olduğunu belirtmek isteseydi, kuşkusuz ki böyle bir ifade kullanmazdı. Çünkü bu ifade aksi yönde öne sürülebilecek tüm iddiaları geçersiz kılmakta ve konuya kesin bir açıklık kazandırmaktadır. Bediüzzaman "kendisini ÖNDEN GİDEN" bir kişi olarak nitelendirmekle; "Hz. Mehdi (as)'ın ise kendisinden SONRA GELEN" bir kimse olduğunu netleştirmektedir.
Bediüzzaman burada ayrıca "BİR NEFER" yani asker kelimesini kullanarak, kendisinin Hz. Mehdi (as) dağil, onun bir yardımcısı ve ona hizmet eden bir görevli olduğunu bir kez daha ifade etmektedir. Bediüzzamanın kendisini bir "HİZMETKARI, ÖNCÜSÜ" olarak vasıflandırdığı ve bu kadar övgüyle, saygıyla bahsettiği Hz. Mehdi (as), tüm İslam alemi tarafından asırlardır beklenmektedir. Bediüzzaman da bu açıklamalarıyla, Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda, Allah'ın izniyle, muhakkak ortaya çıkacağını müminlere müjdelemektedir.
Ashâb-ı Kütüb-i Sitte'den İmam-ı Hâkim'in "Müstedrek"inde ve Ebu Dâvud'un "Kitab-ı Sünen"inde, Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahriç buyurdukları (delillere dayanarak ortaya koydukları):  HER YÜZ SENEDE BİR, CENAB-I HAK BİR MÜCEDDİD-İ DİN (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre açıklamak üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyici) GÖNDERİYOR...83  hadis-i şerifine mazhar (sahip, erişmiş) ve mâsadak (belirtilen özelliklere tam olarak uyan) ve müzhir-i tam  olan (uyarma görevini tam olarak yerine getiren)...
(Barla Lahikası, s. 119)
Bediüzzaman Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak, Allah'ın her yüzyıl başında bir müceddid göndereceğini bildirmektedir:
83)  HER YÜZ SENEDE BİR, CENAB-I HAK BİR MÜCEDDİD-İ DİN GÖNDERİYOR (HER YÜZYIL BAŞINDA DİNİ HAKİKATLERİ DEVRİN İHTİYACINA GÖRE AÇIKLAMAK ÜZERE GÖNDERİLEN BÜYÜK İSLAM ALİMİ, YENİLEYİCİ)...:
Bediüzzaman'ın burada dikkat çektiği gibi, Peygamber Efendimiz (sav) "her yüzyılda bir müceddid gönderildiğini" bildirmiştir:
Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene başında şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan sokulan hurafelerden) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) BİR ZATI gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)
Hadiste, Allah'ın her yüz senede bir müceddid yani dini hurafelerden arındırıp tekrar Kuran'da anlatıldığı şekliyle ortaya koyan, Peygamberimiz (sav)'in sünnetiyle hareket eden, zamanın ihtiyaçlarına göre insanların kafasında oluşan sorulara Kuran'dan çözümler getiren bir kişiyi gönderdiği belirtilmektedir. İlerleyen bölümlerde açıklanacağı gibi, Peygamberimiz (sav)'den sonraki her yüzyıl başında insanlara doğruyu gösterecek bir müceddid göndermiştir. Ahir zamanın büyük müceddidi de Hz. Mehdi (as) olacaktır. Hz. Mehdi (as), pek çok hadiste bildirildiği gibi, Kuran ahlakını eksiksiz uygulayacak, dini batıl inanış ve uygulamalardan arındıracak, Peygamberimiz (sav)'in sünnetini yeniden canlandıracak ve bunu tüm dünyaya hakim kılacaktır.
Baştaki hadis-i şerifin "her yüz sene başında dini tecdid edecek (yenileyecek) bir müceddidi (yenileyiciyi) gönderiyor" müjdesinin ihbarına (verdiği bilgilere) muvâzi (uygun) olarak HAZRET-İ MEVLANA HALİD84 -ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle (din alimlerinin büyük bir çoğunluğunun onaylamasıyla ve ittifakla)- 1200 senesinin yani ON İKİNCİ ASRIN MÜCEDDİDİDİR.84
(Barla Lahikası, s. 120)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. Mevlana Halid'in 12. asrın müceddidi olduğunu açıklamaktadır:
84)  HAZRET-İ MEVLANA HALİD... ON İKİNCİ ASRIN MÜCEDDİDİDİR:
Peygamberimiz (sav)'den sonra, hadislerde bildirildiği gibi her yüzyıl başında insanlara din ahlakını ve hükümlerini anlatan, dönemin ihtiyaçlarına göre açıklamalarda bulunan bir müceddid gelmiştir. Örneğin İmam-ı Rabbani 1000. Hicri yılın müceddididir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193 (Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir. Bu mübarek insan, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun ittifakıyla, Hicri 12. ve 13. yüzyıllar arasındaki müceddiddir. Bediüzzaman da bu gerçeğe dikkat çekmektedir.
Madem TAM YÜZ SENE SONRA85 aynen dört cihette (yönde) tevafuk ederek (tam uyarak) RİSALE-İ NUR ECZALARI (BÖLÜMLERİ) AYNI VAZİFEYİ GÖRMÜŞ...86 Kanaat verir ki —nass-ı hadis ile (hadisin şüpheye yer bırakmayan ifadesi ile)— Risale-i Nur tecdid-i din (dini yenileme) hususunda BİR MÜCEDDİD HÜKMÜNDEDİR.86
(Barla Lahikası, s. 121
Bediüzzaman bu sözünde ise, Hz. Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam yüz sene sonra kendisinin ve eserlerinin bir müceddid görevi gördüğünü açıklamaktadır. Buna göre, 13. asrın müceddidi Bediüzzaman Said Nursi'dir. 14. asrın müceddidi ise Hz. Mehdi (as) olacaktır:
85)  TAM YÜZ SENE SONRA:
Bediüzzaman Said Nursi ise Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam 100 sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise Hicri 1379 (Miladi 1960) yılıdır. Bedüzzaman, Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana Halid'den yüz sene sonra yani 13. asırda büyük bir iman hizmeti gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman da 13. ve 14. asırlar arasındaki müceddiddir.
86)  RİSALE-İ NUR ECZALARI (BÖLÜMLERİ) AYNI VAZİFEYİ GÖRMÜŞ... BİR MÜCEDDİD HÜKMÜNDEDİR:
Bediüzzaman Risale-i Nur'un müceddidlik yani dini yenileme görevini tam olarak yerine getirdiği konusunda büyük bir kanaati olduğunu belirtmiştir. Risale-Nur'un etkileri ile müceddidlerin faaliyetleri tam bir uygunluk göstermiş, 12. asırdaki Hz. Mevlana Halid ile aynı görevi, Hicri 13. yüzyılda Bediüzzaman'ın vesile olduğu Risale-i Nur yerine getirmiştir. Dolayısıyla Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana Halid'den tam yüz sene sonra yayınlanan Risale-i Nur dolayısıyla, risalelerin yazarı olan Bediüzzaman da 13. ve 14. asırlar arasındaki müceddiddir.
Bediüzzaman'ın burada ortaya koyduğu önemli bir başka konu daha vardır: Tüm elçiler ve peygamberler gibi, Peygamberimiz (sav)'den sonra gelen ve İslam tarihinde yer alan hiçbir müceddid veya müçtehid de bir şahs-ı manevi olarak gönderilmemiştir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği adetullahına uygun olarak tüm müceddidler, insanları uyarıp korkutacak, onları Allah'ın rızası, rahmeti ve cennetiyle müjdeleyebilecek, onlara doğruyu yanlıştan ayıran bir hidayet rehberi olabilecek birer insan olarak gelmişlerdir. Ve her birinin talebeleri ve takipçilerinden meydana gelen birer şahs-ı manevileri oluşmuştur.
Mevlana Halid-i Bağdadi ve Bediüzzaman gibi müceddidler bunun en güzel örneklerindendir. Bu mübarek şahıslar yaşadıkları yüzyıllarda birer şahıs olarak gelmiş büyük İslam alimleridir. Her biri beklenildiği gibi gelip görevlerini yerine getirmişlerdir. Her birinin çevresinde, talebelerinden oluşan ve kendilerini temsil eden şahs-ı manevileri olmuştur. Çevrelerinde bulunan bağlıları ve talebeleri büyük hizmetler yapmışlar, onların şahs-ı manevilerini oluşturmuşlardır. Ancak elbette ki bu şahs-ı manevilerin başında birer müceddid olarak hem Mevlana Halid-i Bağdadi hem de Bediüzzaman bizzat yer almışlardır. Demek ki onlardan sonra gelecek olan Hz. Mehdi (as) da aynı şekilde manevi bir şahıs olmayacak, aynı görevleri üstlenebilecek, dinin hakikatlerini insanların ihtiyaçlarına göre açıklayabilecek İslam alimi ve müceddid hükmünde bir şahıs olacaktır. Bediüzzaman bu gerçeği verdiği bilgilerle çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
TILSIMLAR MECMUASI KİTABINDAN ALINTILAR
Bazı ayet-ı kerime (ayetler) ve ehadis-i şerife (hadisler) AHİR ZAMANDA GELECEK87 BİR MÜCEDDİD-İ EKBERİ (en büyük müceddidi)88 mana-yı işari ile (işari anlamda) haber veriyorlar. Fakat  O89 GELECEK90 ZATIN91 VE92 CEMİYETİNİN93 ÜÇ VAZİFESİNDEN94 en ehemmiyetlisi (önemlisi) olan ve zahiren (görünüşte) en küçüğü görünen imanı kurtarmak ve hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) güneş gibi göstermek vazifesini Risale-i Nur ve şakirdlerinin (talebelerinin) şahs-ı manevisi tam yaptıklarından; O95 GELECEK96 ZATA97 dair HABERLERİ VE İŞARETLERİ, RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNE98 HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA TATBİKE (uydurmaya) ÇALIŞMIŞLAR99 ve Şeriatı ihya (Kuran ahlakının esaslarını hatırlatarak yeniden hayata geçirme) ve hilafeti tatbik olan ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMEDEN100  BU MÜHİM VAZİFESİNİ NAZARA ALMAMIŞLAR (göz önünde bulundurmamışlar).101
(Tılsımlar Mecmuası, s. 168)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın üç büyük görevi olacağından bahsetmiş ve onun diğer müceddidlerden bu özellikleriyle ayırt edilebileceğini hatırlatmıştır:
87) AHİR ZAMANDA GELECEK:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken "AHİR ZAMANDA GELECEK" ifadesini kullanmıştır. Bu, Bediüzzaman'ın kitabın başından bu yana Hz. Mehdi (as) için "5. DEFA" kullandığı "GELECEK" kelimesidir. Eğer, Hz. Mehdi (as), Bediüzzaman'ın döneminde veya daha önce gelmiş olsaydı, Bediüzzaman"gelecek" kelimesini değil, "geldi" veya "gelmiş" gibi ifadeler kullanırdı. Ancak Bediüzzaman burada çok açık bir şekilde zaman bildirmiş ve Hz. Mehdi (as)'ın "İLERİKİ BİR TARİHTE GELECEK BİR ŞAHIS" olduğunu belirtmiştir. Ve bu ifadeyi eserlerinde ısrarla ve defalarca tekrarlamıştır. Tüm bunlar Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin Bediüzzaman'ın kendi döneminde ya da öncesinde gerçekleşmemiş; ancak ahir zamanda gerçekleşmesi beklenen bir olay olduğunu ortaya koymaktadır.
88)  BİR MÜCEDDİD-İ EKBERİ (EN BÜYÜK MÜCEDDİDİ):
Peygamberimiz (sav) hadislerinde her yüzyıl başında insanlara din ahlakını ve hükümlerini anlatan, dönemin ihtiyaçlarına göre açıklamalarda bulunan bir müceddid gönderileceğini bildirmiştir. Örneğin İmam-ı Rabbani 1000. Hicri yılın müceddididir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193 (Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir. Dolayısıyla bu mübarek insan ittifakla Hicri12. ve 13. asırlar arasındaki müceddiddir. Bediüzzaman Said Nursi ise Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam 100 sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise Hicri 1379 (Miladi 1960) yılıdır. Bediüzzaman da Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana Halid'den tam yüz sene sonra yayınlanan Risale-i Nur'un müellifi (yazarı) olması sebebiyle kendisinin de 13. ve 14. asırlar arasındaki müceddid olduğunu belirtmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ise kendisinden sonra geleceğini -tarih vererek- bildirmiş, Hicri 14. yüzyılın "müceddidi"nin Hz. Mehdi (as) olacağını müjdelemiştir. Bunun yanı sıra Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için, ahir zamanda gelecek "BİR MÜCEDDİD-İ EKBER" yani "EN BÜYÜK MÜCEDDİD" ifadesini kullanarak, onun gelmiş geçmiş tüm müceddidlerin en büyüğü olduğunu bildirmiştir.
Bediüzzaman ahir zaman alametlerinin şiddetlendiği dönemde Allah'ın, insanların kurtuluşuna vesile olması için en büyük müçtehid, en büyük müceddid, hakim, hidayete vesile olan, yol gösterici, zamanın en büyük mürşidi ve Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen bir şahıs olan Hz. Mehdi (as)'yi göndereceğini bildirmiştir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) için "en büyük müceddid ve en büyük müçtehid" sıfatlarını kullanmaktadır. "Müceddid" dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre açıklayan, "müçtehid" de ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderidir. Bu vasıftaki büyük zatlar, İslam toplumlarına örnek olmuş, yol göstermiş, zamanın kutbu olmuş önderlerdir. Bu önderlerden kimi içtihat etme ve hüküm verme vasıflarından dolayı "mezhep önderleri" olmuşlardır; Müslümanlar da onlara uymuşlardır.
İmam Hanefi, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Maliki bu önderlerden olup 4 mezhebin kurucularıdır. Bütün ehl-i sünnet onların verdiği hükümlerle amel etmektedir. Bediüzzaman bu"müçtehid ve müceddid"lerin en büyüklerinin ise Hz. Mehdi (as) olacağını ifade etmiştir. Bu da Hz. Mehdi (as)'ın içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden istifade ile ortaya koymak) ve hüküm vermeye en yetkili kişi olarak, kendisinin de "tüm mezhepleri kaldıracağını" göstermektedir. Zira en büyük mezhep imamı olduğuna göre zaten tüm diğer mezhepleri kaldırması gerekir. Zamanında herkesin ona uyacağının bildirilmiş olması da bunu doğrulamaktadır.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın "en büyük müceddid" olduğunu söyleyerek onun tüm mezheplerin üstünde olacağını ifade etmiştir. Geçmişten günümüze pek çok İslam alimi eserlerinde bu konuya değinmişlerdir. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi ise "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şöyle bilgi vermiştir:
... MEHDİ, DİNİ PEYGAMBER'İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK. (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, sf. 186-187)
Hüseyin Hilmi Işık ise, Saadet-i Ebediye adlı eserinde Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliğini şöyle haber vermiştir:
HAZRET-İ MEHDİ, AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resullulah Efendimizin (sav) soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam'la buluşacak,MEZHEPLERİ KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK. (H. Hilmi Işık, Saadeti Ebediye, s. 35)
Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi Şafi mezhebindendir. Bir mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştur; İmam Şafi'yi mezhep imamı olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
"Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
 "... hem hususî Şafiîce ibadetime." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
Oysa ki Hz. Mehdi (as) tüm mezhepleri kaldıracak ve tüm mezheplerin üstünde olacaktır. Bir mezhebe bağlı olan Bediüzzaman da, bu özelliğin Hz. Mehdi (as)'a ait olacağını belirterek kendisinin Hz. Mehdi (as) olmadığını açıklamıştır.
89)  O:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan "8. KEZ" "O" zamirini kullanarak bahsetmiştir. "O" zamiri "TEKİL BİR ŞAHIS" ifade eden bir kelimedir. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken bir topluluğu ya da bir şahs-ı maneviyi kastetmediği çok açıktır. Eğer böyle bir durum söz konusu olsaydı Bediüzzaman burada "O" yerine "onlar" zamirini ya da buna benzer bir başka ifade kullanırdı. Ancak böyle bir ifade şekli burada kullanılmadığı gibi, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'dan bahsettiği sözlerinin hiçbirinde kullanılmış değildir. Aksine sadece kitabın bu bölümüne kadar yer alan sözlerinde bile bu kelimeyi tam "8 KEZ" tekrarlamıştır. Bediüzzaman bu kelimeyi çok bilinçli bir  şekilde defalarca vurgulamaktadır. Dolayısıyla çok açıktır ki Bediüzzaman burada, tüm Müslümanlara önderlik edecek ve insanların hidayetine vesile olacak bir kişinin varlığından söz etmektedir.
90)  GELECEK:
Bediüzzaman, kullandığı "O GELECEK zat" ifadesiyle, Hz. Mehdi (as)'ın "ileriki bir tarihte gelmesi beklenen bir şahıs" olduğunu bir kez daha belirtmiştir. Bu Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as) için "6. KEZ" kullandığı "GELECEK" kelimesidir. Bediüzzaman'ın Müslümanları yanlış bilgilendirmesi söz konusu olamayacağına göre, Hz. Mehdi (as) Bediüzzaman'ın zamanında ya da ondan önceki dönemlerde henüz gelmemiştir. Zira eğer böyle bir durum söz konusu olsaydı o zaman Bediüzzaman, "O GELECEK ZATIN" ifadesi yerine, "o gelmiş olan zat" deyimini kullanırdı ve aksini ispatlayan bir ifadeyi tam "6 KEZ" tekrarlamazdı. Buna rağmen Bediüzzaman'ın böyle kesin bir ifadeyi bu kadar çok tekrarlamış olması, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'ın  ileriki bir tarihte geleceğine olan kanaatinin de o denli kesin olduğunu ortaya koymaktadır.
91)  ZATIN:
Bediüzzaman bu açıklamasında Hz. Mehdi (as) için "O gelecek zatlar" değil, "o gelecek ZAT" ifadesini kullanmıştır. Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi, ruh ya da mana gibi bir varlık veya bir topluluk olmadığını açıkça ifade etmiştir. "ZAT" kelimesi "tekil" bir kelimedir ve bir insanı ifade etmek için kullanılır. Dolayısıyla Bediüzzaman burada "TEK BİR ŞAHISTAN" bahsetmektedir.
Ayrıca bu, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as) için "3. DEFA" kullandığı "ZAT" ifadesidir. Bediüzzaman gibi büyük bir mütefekkirin, böyle açık bir anlam taşıyan bir ifadeyi bu kadar çok tekrarlaması kuşkusuz ki belirli bir hikmet üzerinedir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın bir şahs-ı manevi olmadığı konusunda tüm Müslümanları bilgilendirmekte ve bu kutlu zatın gelişiyle müjdelemektedir.
92)  VE:
Bediüzzaman burada "O gelecek zatın VE cemiyetinin" ifadesini kullanmıştır. "O GELECEK ZAT" ve "BU ZATIN CEMİYETİ" iki ayrı kavramdır. Bediüzzaman"VE" kelimesini kullanarak bu ikisinin ayrı şeyleri ifade ettiğini açıkça belirtmiştir. Eğer Hz. Mehdi (as) bir şahs-ı manevi olsaydı ya da bu cemiyet Mehdilik görevini üstlenmiş olsaydı, Bediüzzaman burada "O gelecek cemiyet" ya da "Mehdilik görevini üstlenecek cemiyet" gibi bu konuyu netleştiren açık ifadeler kullanırdı. Ancak Bediüzzaman hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde açıkça "O gelecek zat ve cemiyeti" sözlerini kullanmış ve Hz. Mehdi (as)'ın, kendisini izleyenlerden oluşan bir topluluğun başında bulunan bir şahıs olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman'ın vurguladığı bu gerçek birkaç soru sorulduğunda da açıkça görülebilmektedir:
1- Bediüzzaman ahir zamanda gelecek bu şahsın tek başına mı olduğunu belirmiştir?
Hayır, Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın beraberinde bir cemiyetinin de olacağını açıklamıştır.
2- Bediüzzaman, bahsettiği bu cemiyetin başında herhangi bir şahsın olacağını belirtmiş midir?
Evet, Bediüzzaman bu cemiyetin başında Hz. Mehdi (as)'ın biz zat bulunacağını bildirmiştir.
93)  CEMİYETİNİN:
Bediüzzaman burada bir cemiyetin varlığından bahsetmiştir. Bu cemiyet, Bediüzzaman'ın "o gelecek zat" sözleriyle müjdelediği Hz. Mehdi (as)'ın yardımcılarının ve destekçilerinin oluşturduğu bir cemiyettir. Bediüzzaman eserlerinin pek çok yerinde Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda Hz. Mehdi (as)'ın bir cemaati olacağını ve cemaatin Hz. Mehdi (as)'ın yapacağı faaliyetlerde onun yardımcıları olacağını belirtmiştir. Ancak Hz. Mehdi (as)'ın bu hareketin manevi önderi ve lideri olarak, bizzat bu topluluğun başında bulunacağını da ifade etmiştir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'a tabi olan ve onun tebliğini izleyen bu kitle ve hareketi "Hz. Mehdi (as)'ın şahs-ı manevisi" olarak adlandırmıştır. Ancak Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi şu çok açık bir gerçektir ki, başında bulunan bir şahıs, bir liderleri olmadan bir şahs-ı maneviden bahsetmek mümkün değildir. Hz. Mehdi (as) da bu cemiyetinin başında, onlara önderlik etmek üzere bizzat yer alacaktır. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın bu açıklamalarına göre "Hz. Mehdi (as) KENDİSİNİ İZLEYEN BİR CEMAATİ OLAN VE ONLARA LİDERLİK EDEN TEK BİR ŞAHISTIR".
94)  ÜÇ VAZİFESİNDEN:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken, "O gelecek zatın ve cemiyetinin ÜÇ VAZİFESİ" olacağını belirtmiştir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu üç görevini şöyle açıklamıştır:
1- Bediüzzaman, ateist felsefelerin ahir zamanda tehlike oluşturacağını bildirmiş, özellikle Darwinist, materyalist felsefelerin ateizmle güç bulacaklarını ve Allah'ın varlığını inkar edecek tehlikeli bir çizgiye geleceklerini ifade etmiştir. Bu nedenle Hz. Mehdi (as)'ın birinci vazifesinin, maddecilik fikri yani Allah'ı inkar üzerine kurulmuş materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerle mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar üzerindeki etkisini tam anlamıyla kaldırmak olacağını belirtmiştir.
2- Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın ikinci vazifesinin, İslam ahlak ve faziletini, Peygamberimiz (sav)'in gerçek sünnetlerini canlandırmak olduğunu belirtmiştir. Hz. Mehdi (as), halihazırda çeşitli gruplar halinde dağınık olarak bulunan Müslümanları birleştirerek İslam birliğini sağlayacak ve İslam dünyasının manevi olarak liderliğini üstlenecektir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın bu birlikteliği bir dayanak noktası yapacağını ve bu şekilde Müslümanları bazı tehlikelerden koruyacağını ifade etmiştir.
3- Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü vazifesinin İslam toplumunu birleştirmek ve Hıristiyan alemiyle ittifak yapmak olduğunu belirtmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın bu görevini, iman sahiplerinin, Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen fedakar seyyidlerin ve diğer tüm Müslümanların desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir.
Hz. Mehdi (as) bu görevlerin üçünü birden yerine getirecek ve bu, onun tanınmasını sağlayacak ve en önemli alametlerinden olacaktır. Bediüzzaman kendisi de dahil olmak üzere, daha önce yaşamış olan hiçbir müceddidin bu üç görevi birarada yerine getiremediğini, bunları ancak Hz. Mehdi (as)'ın gerçekleştireceğini belirtmiştir.
95) O:
Bediüzzaman, burada da "9. KEZ" Hz. Mehdi (as) için "O" kelimesini kullanmıştır. "O" kelimesinin tek bir kişiyi ifade ettiği çok açıktır. Bediüzzaman burada manevi bir kişiden, bir gruptan ya da bir harekettenbahsetmemekte, Hz. Mehdi (as)'ın bizzat gelişini müjdelemektedir. Bu sözü "9 DEFA"tekrarlamış olması ise, Bediüzzaman'ın bu konudaki açıklamalarının hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar kesin olduğunu ortaya koymaktadır.
96)  GELECEK:
Bediüzzaman'ın, Hz. Mehdi (as)'dan bahsederken sıkça tekrarladığı bir başka ifade de "GELECEK" kelimesidir. Bu kelime burada kitabın başından bu yana "7. DEFA" kullanılmaktadır. Bediüzzaman bu sözüyle Hz. Mehdi (as)'ın önceki zamanlarda ya da Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde henüz gelmemiş olduğunu açıkça ifade etmiştir. Eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıktığını ve görevine başladığını düşünmüş olsaydı, kuşkusuz ki tüm Müslümanları yanıltacak böyle bir ifade kullanmaz ve bunu da "7 KEZ" kez tekrarlamazdı. Dolayısıyla çok açıktır ki Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın kendisinden ilerideki bir zamanda ortaya çıkacağını ifade etmiştir.
Bediüzzaman burada kullandığı "GELECEK" sözüyle ayrıca Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin kesin bir gerçek olduğunu da vurgulamıştır. Eğer Hz. Mehdi (as) manevi bir şahıstan ibaret olsaydı  kuşkusuz ki Bediüzzaman sözlerinde pek çok kez onun "geleceğini" ifade etmezdi. Dolayısıyla Bediüzzaman bu sözüyle aynı zamanda Hz. Mehdi (as)'ın bir şahıs olduğunu da açıklamıştır.
97) ZATA:
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) için Risale-i Nur'un birçok yerinde olduğu gibi bu bölümünde de "ZAT" deyimini kullanmıştır. Demek ki Hz. Mehdi (as), bir cemaat veya manevi bir kişi değil, bir "ŞAHIS"tır. Buradaki "ZAT" kelimesi, Bediüzzaman'ın kitabın başından bu yana Hz. Mehdi (as) için "4. KEZ"kullandığı bir ifadedir. Bediüzzaman'ın Müslümanları yanlış yönlendirmesi veya bilgisini gizlemesi düşünülemeyeceğine göre; eğer Hz. Mehdi (as) bir cemaat veya şahs-ı manevi olsaydı, kuşkusuz ki Bediüzzaman da "O ZAT" deyimini bu kadar çok tekrarlamazdı.
98) HABERLERİ VE İŞARETLERİ, RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNE:
Bediüzzaman, bu sözüyle yaygın olarak yapılan bir yorum hatasına işaret etmektedir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'a dair haber ve işaretlerin Risale-i Nur cemaatiyle özdeşleştirilmeye çalışıldığını ancak bu yakıştırmanın Hz. Mehdi (as) ile ilgili verilen bilgilere uygun düşmediğini belirtmiştir. Bediüzzaman bu yakıştırmayı yapan kimselerin Hz. Mehdi (as)'ın iki büyük ve önemli vazifesini gözardı ettikleri için böyle yanlış bir kanaate vardıklarını ifade etmektedir. İslam birliğinin sağlanması ve Hz. Mehdi (as)'ın tüm Müslümanların manevi olarak liderliğini üstlenmesi, Hıristiyanlarla ittifak sağlanması ve Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olması şu ana kadar henüz gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da dahil olmak üzere, Peygamberimiz (sav)'den sonraki dönemlerde gelen müceddidlerin hiçbiri bu büyük görevleri yerine getirmiş değildir. Dolayısıyla Bediüzzaman da bu gerçeği dile getirerek Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini Mehdilikle vasıflandıranların yanıldıklarını ifade etmektedir.
99) HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA TATBİKE (UYDURMAYA) ÇALIŞMIŞLAR:
Bediüzzaman, risalelerin yazarı olması nedeniyle, bazı çevreler tarafından kendisinin de Hz. Mehdi (as) olarak nitelendirildiğini belirtmiştir. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği iki büyük görev dikkate alınmadığı için böyle yanlış bir yorumda bulunulduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla Mehdilik konusundaki bu düşüncenin asılsızlığını bir kez daha belirtmiştir.
Bediüzzaman bu düşüncenin yanlışlığını kullandığı "HATTA" kelimesiyle bir kez daha vurgulamıştır. Bediüzzaman "hatta" kelimesini burada, "bundan daha da garip ve daha da acaip olanı" anlamında kullanmıştır. Risale-i Nur'un Mehdi olduğunun zannedildiğini, bundan daha da garip olarak kendisine yönelik de böyle bir iddiada bulunulduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman bu ifadesiyle, öne sürülen bu Mehdilik iddiasının yanlışlığını bir kez daha vurgulamaktadır.
Bediüzzaman bu sözünde ayrıca kendisine Mehdilik iddiasında bulunulmasının "sürekli olarak devam eden bir iddia olmadığını" kullandığı "BAZEN"kelimesiyle ifade etmiştir.
100)  ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMEDEN:
Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği üç görevden bahsettiği kimi sözlerinde Hz. Mehdi (as)'ın ayırt edici bir özelliği olarak "ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMETMESİ"ne dikkat çekmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın bu özelliği son derece önemlidir. Hz. Mehdi (as) görevlerini sadece belirli bir bölgede yerine getirmeyecek, onun etki alanı çok geniş bir dairede, yani dünya çapında olacaktır. Bediüzzaman, "dar daire" olarak ifade ettiği "küçük çaplı" uygulamaların Müslümanları yanıltmaması gerektiğini belirtmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın ikinci ve üçüncü görevlerini geniş dairede gerçekleştireceğini hatırlatarak, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine yapılan Mehdilik yakıştırmasının yanlışlığını delilleriyle birlikte açıklamaktadır.
Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceğini belirttiği görevler konusunda "ÇOK GENİŞ ÇAPLI BİR HÜKMETME" yani "DÜNYA ÇAPINDA" bir sonuç ise bugüne kadar gerçekleşmiş değildir. Bu da Hz. Mehdi (as)'ın geçmiş dönemde ortaya çıkmış bir şahıs ya da şahs-ı manevi olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Söz konusu üç görevin dünya çapında yerine getirilmesi, Allah'ın izniyle Hz. Mehdi (as)'ın en önemli alametlerinden olacak ve onu tüm insanlara tanıtacaktır.
101) BU MÜHİM VAZİFESİNİ NAZARA ALMAMIŞLAR (GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAMIŞLAR):
Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın dünya çapında gerçekleşecek olan ikinci (İslam Birliği'ni kurmak) ve üçüncü (Kuran ahlakını tüm dünyaya yaymak ) görevlerinin,  onun ayırt edici ve tanıtıcı özellikleri olduğunu hatırlatmıştır. Çünkü bu görevleri dünya çapında yapacak olan tek şahıs Hz. Mehdi (as)'dir. Dolayısıyla eğer bu görevler bu özellikleriyle birlikte gerçekleşmemişse, bu durumda Mehdilik konusunda herhangi bir iddiada bulunabilmek de söz konusu değildir. Çünkü böyle bir iddia Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle, İslam alimlerinin ve Bediüzzaman'ın bu doğrultuda yaptıkları açıklamaların tümüyle çelişecektir.
Bediüzzaman da bu sözleriyle, Hz. Mehdi (as) konusunda bir iddiada bulunabilmek için dünya çapında gerçekleşmesi gereken bu iki büyük görevin yerine getirilip getirilmediğinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatmaktadır. Bediüzzaman bu delillerin oluşmadığı bir durumda yapılacak bir Mehdiyet benzetmesinin hatalı bir çıkarım olacağını belirtmektedir. Bediüzzaman kulllandığı "NAZARA ALMAMIŞLAR" ifadesiyle, kendisini veya Risale-i Nur'u Hz. Mehdi (as) zannedenlerin bu önemli hususu gözden kaçırdıklarını ve bu sebeple de yanıldıklarını ifade etmiştir.
"RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ (cemaatini) HAKLI OLARAK HZ. MEHDİ (AS) TELAKKİ EDİYORLAR (şahsi bir görüş olarak kabul ediyorlar).102  O şahs-ı manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin) tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili olan BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN, BAZEN O İSMİ (Hz. Mehdi (as) ismini) O'NA VERİYORLAR.103  Gerçi BU, BİR İLTİBAS (karıştırma)104 BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)...105
(Tılsımlar Mecmuası, s. 201)
Bediüzzaman Risale-i Nur'un ve bu eserin yazarı olarak kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceğinin düşünüldüğünü ancak bunun bir hata ve karıştırma olduğunu belirtmiştir:
102)  RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ (CEMAATİNİ) HAKLI OLARAK Hz. Mehdi (as) TELAKKİ EDİYORLAR (ŞAHSİ BİR GÖRÜŞ OLARAK KABUL EDİYORLAR):
Bediüzzaman burada "HAKLI OLARAK" deyimini, Risale-i Nur cemaatinin Mehdi kabul edilmesini haklı bulduğunu vurgulamak için değil, böyle bir kabulün kolayca düşülebilecek ve mazur görülmesi gereken bir hata olduğunu vurgulamak için kullanmıştır. Konunun geliş ve gidişinden, bu mana kolayca anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman önceki satırlarda açıklanan sözlerinde de bu yanılgının Hz. Mehdi (as)'ın dünya çapında yerine getireceği iki büyük görevinin gözardı edilmesinden kaynaklandığını belirterek bunun "HAKLI BİR GÖRÜŞ OLMADIĞINI" açıklamıştır.
103) BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN O İSMİ (HZ. MEHDİ (AS) İSMİNİ) ONA VERİYORLAR:
Bediüzzaman, Risaleleri kaleme alan kişi olarak, Risale-i Nurlar gibi kendisinin de Hz. Mehdi (as) olarak değerlendirildiğini, ancak bunun "BİR ZAN"olduğunu ifade etmiştir. "Zannetme"  kelimesi  gerçeklik değil,  bir yanılgı ve aldanışın söz konusu olduğunu ifade eden bir kelimedir. Bediüzzaman, talebelerinin sadece Hz. Mehdi (as)'ın önemli bir vazifesi olan iman hakikatlerini anlatma konusu yönünde bir değerlendirme yaptıklarını, ancak Hz. Mehdi (as)'ın diğer iki vazifesi olan "İslam birliğinin sağlanması, tüm İslam dünyasının lideri olması ve İslam ahlakının dünyaya hakim kılınması"nın kendisinde görünmediği hususunu dikkate almadıklarını söylemiştir. Bundan dolayı da Risale-i Nur'a ve kendisine yapılan Mehdilik yakıştırmasının yalnızca bir "zan"dan ibaret olduğunu belirtmiştir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman "zannediyorlar" diyerek burada bir kez daha kendisini bu düşüncedeki insanlara dahil etmediğini, kendisinin onlarla aynı fikri paylaşmadığını ifade etmektedir.
104)  BU BİR İLTİBAS (KARIŞTIRMA):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi olarak kabul edilmesinin bir "İLTİBAS" olduğunu ifade etmiştir. "İltibas" kelimesinin anlamı"BİRBİRİNE BENZEYEN ŞEYLERİ ŞAŞIRIP BİRBİRİNE KARIŞTIRMAK"tır. (Yeni Lugat, sf. 267) Dolayısıyla burada, birbirine karıştırılan ancak aslında birbirinden farklı olan iki kavram vardır. Bediüzzaman Risale-i Nur ya da kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceğinin "zannedildiğini"; ancak gerçekte bunun "bir şaşırma ve bir karıştırma" olduğunu belirtmektedir.
Bediüzzaman bu karışıklığın, Risale-i Nur'un, Hz. Mehdi (as)'ın üç temel görevinden biri olan "imanı kurtarmak" vazifesini üstlenmiş olmasından kaynaklandığını açıklamıştır. Bediüzzaman'ın açıkladığı gibi, tarih boyunca gönderilmiş olan tüm müceddidler Hz. Mehdi (as)'ın görevlerinden bir tanesini yapmışlardır. Ancak  Bediüzzaman  da  dahil olmak üzere "üç görev, hiçbir müceddid tarafından aynı anda yerine getirilmemiştir". Dolayısıyla tarihte Mehdilik konusunda bunun gibi benzetmeler pekçok kişiye yapılmıştır.
Ancak Bediüzzaman, "Hz. Mehdi (as)'ın, hepsini birarada ve dünya çapında gerçekleştireceği görevlerini" anlatarak, bu Mehdilik iddialarının hiçbirinin doğru olmadığını ve Hz. Mehdi (as)'ın ileride gelecek bir şahıs olduğunu açıklamıştır.
Risale-i Nur'a ve Bediüzzaman'a yapılan bu benzetmede de aynı durum söz konusudur. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as) ile ilgili Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki ve İslam alimlerinin açıklamalarındaki izahlar ve özelliklerine dair verilen bilgiler dikkate alınmadığı için "bir şaşırma ve karıştırma"yapıldığını belirtmektedir.
105)  BİR SEHİVDİR (HATADIR, YANILMADIR):
Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi olarak kabul edilmesinin aynı zamanda bir "SEHİV" olduğunu söylemiştir. "SEHİV"in kelime anlamı"HATA, YANLIŞ, YANILMA"dır. (Yeni Lugat, sf. 617) Bediüzzaman, kendisine ve Risale-i Nur'a Hz. Mehdi (as) isminin verilmesinin bir "karıştırma"olacağını belirtmekle  yetinmemekte, cümlesinin devamında  bunun bir "sehiv" yani "hata" olacağını da ayrıca vurgulamaktadır. Bu son derece açık bir ifadedir. Eğer Bediüzzaman kendisine ve Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine yapılan Mehdilik iddialarında herhangi bir doğruluk payı görseydi, kuşkusuz ki bunu bir "hata" olarak nitelendirmezdi. Açıkça bu iddiaların yerinde olduğunu ifade eden sözler kullanırdı. Bunun hata olduğunu belirtmiş olması, Bediüzzaman'ın bu konudaki kanaatini çok açık ve hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bediüzzaman Risale-i Nur'un ya da kendisinin Hz. Mehdi (as) olabileceği görüşünü kabul etmemektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder